İngiltere’de neden cumhuriyet yürümedi de Fransa’da yürüdü
Pazar Sohbeti
5 Haziran 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
İngilizler yanlış bir cumhuriyet kurdukları için mi yeniden monarşiye döndüler? Fransa doğru cumhuriyet midir?
İkisi de döndü yeniden monarşiye. Dönüş nedenleri ve dönüş süreçleri hiç o kadar farklı değildir. Yalnız çeşitli nedenlerle Fransa doyamadı cumhuriyete, denemeye devam etti. İngilizler bir daha denemediler.
İngiltere’de Commonwealth dedikleri cumhuriyet rejimi 1648’de büyük bir sosyal ayaklanmanın ve bir ordu darbesinin sonucunda kuruldu. Kral idam edildi. Önde gelen bazı ailelerin malına, mülküne el kondu. Kralın ordusuyla parlamentonun ordusu birkaç kez savaştı. Fakat İngiliz ihtilali 1789 Fransız ihtilalinin radikalliğine hiçbir zaman ulaşmadı. On binlerce insan idam edilmedi. Özel mülkler kitlesel olarak el değiştirmedi. Daha mülayim bir ihtilaldi. 1647’den itibaren tek ve net bir lideri vardı, Fransa’dan en büyük farkı budur sanırım. Artı, New Model Army şahsında ihtilal rejiminin disiplinli bir rejim ordusu vardı. Bu ordu bütünlüğünü koruyabildiği için komünizme varan bir aşırı ucu temsil eden Leveler’lar kolayca tasfiye edilebildi. Radikalleşmiş kesimleri zapturapt altına almak için Cromwell adım adım daha muhafazakar, daha mülayim, geleneksel güçlerin de desteğini alan bir rejime yöneldi. Sonunda bir nokta geldi, 1656-57’de Cromwell’i kral yapalım bari başka çare yok dediler. Fakat ordu buna razı olmadı. Sonra da zaten pat diye öldü Cromwell. Yerine 1658’de oğlunu getirdiler. Fakat oğlu bu işi yürütebilecek biri değildi. Sonunda memleketin önde gelen yönetici ve fikir insanlarının ittifakıyla, idam ettikleri kralın Fransa’da boş oturan oğlunu geri çağırdılar. Babasının adını takıp İkinci Charles dediler ki kesintisiz devam edilmiş, eski düzenin ruhu geri gelmiş gibi görünsün.
Commonwealth dönemi İngiliz tarihindeki tek ideolojik diktatörlük dönemidir, ya da öyle hatırlanır. İnsanların inanç ve fikirlerinden dolayı kovuşturmaya uğradıkları, devletin resmi görüşünü bütün insanlara kabul ettirmek için yoğun bir baskı politikasının uygulandığı bir dönemdi. Peşinden gelen Restorasyon döneminde bir dizi zayıf kral ve kraliçe, artı iki siyasi parti arasında bölünmüş bir parlamento, monarşinin siyaset alanında daha gevşek bir rejim tablosu çizmesine yardımcı oldu. O yüzden İngiliz imgeleminde cumhuriyet eşittir diktatörlük fikri yer etti. İnsanların iyi kötü fikir özgürlüğüne sahip oldukları ve karşılıklı çıkarların bir denge içinde korunabildiği tek düzen monarşidir fikri, İngiliz siyasi düşüncesinin temellerinden biri haline geldi. Uzun süre de öyle kaldı.
Fransa’nın tecrübesi başka. Fransa yüz yıllar sürmüş monarşi deneyiminden sonra 1789’da, yanardağ patlaması gibi bir toplumsal krizle karşılaştı. Aristokrat sınıf tasfiye edildi. Kilise mülklerine el kondu. Katolik kilisesi yasaklandı. Oluk gibi kan aktı. Neden bu kadar radikalleşti? Neden bu denli çığırından çıktı? Üç neden düşünebiliyorum. Birincisi, az önce değindiğimiz gibi, devrimin net ve güçlü bir liderliğe sahip olmaması. İkincisi belki sistem kırılmasını yumuşatacak köklü bir parlamento kurumunun olmaması. Üçüncüsü çağın değişmiş olması. Amerika’dan esen rüzgarların da yardımıyla, daha dogmatik bir cumhuriyetçilik fikrinin entelektüel sınıfları etkisi altına almış olması.
Sonuç olarak on yıllık kargaşa ve kaosun ardından, bu iş böyle yürümüyor dediler, cumhuriyet rejimi olmaz, bu ülke cumhuriyet rejimini kaldıramaz. Napolyon geldi, yeni bir tür monarşi denendi. O da tutmayınca kafası kesilen kralın kardeşini 1815’te geri getirdiler. İngiltere’nin aksine Fransa’da Restorasyon monarşisi dar ufuklu bir baskı ve tahakküm rejiminin ötesine gidecek basireti gösteremedi. 1848’de yine patladı ihtilal. Yine cumhuriyet ilan ettiler. Bu sefer ancak dört yıl sürdü, dört yıl bile sürmedi aslında. Cumhurbaşkanı seçtikleri adam, ben anlamam deyip kendini imparator ilan etti. 1871’de yeniden büyük bir ihtilal oldu. Paris karıştı, oluk oluk kan aktı. Yine cumhuriyet kurdular. İlk başta genel beklenti şuydu: Bu Fransa’da cumhuriyet falan yürümez kardeşim. Kral gelecek, başka çare yok. Eski kralın yeğeni vardı, Chambord Dükü, 5. Henri adıyla krallık iddiasındaydı. Onu çağırdılar, gel seni kral yapalım dediler. Dük geldi Fransa’ya, bir hafta kadar kaldı, ondan sonra baktı olacak iş değil, pardon dedi, kaçtı, gitti. Daha geçen ay Chambord Şatosundaydım, adamcağızın el yazısıyla yazdığı feragat yazısının müsveddesini orada sergiliyorlar. Dikkatle okudum silintilerini, tashihlerini. Dokunaklı bir şey.
1871’de kurulan Üçüncü Cumhuriyetin ilk iki veya üç parlamentosu kralcıydı. Yani bu cumhuriyet hikaye, biz kralı getireceğiz hevesindeydiler. Yalnız piyasada kral kalmadığı için kuramadılar krallığı ve üçüncü cumhuriyet bir şekilde maya tuttu. Belki atalet sayesinde yürüdü. Belki de 19. yüzyılın son çeyreğinde finans kapitalizminin kurumları toplumu o denli sıkıca sarıp armalamıştı ki, cumhuriyet mi krallık mı artık fark etmez, yeter ki gemi sarsılmasın noktasına varılmıştı. Bana öyle geliyor ki Chambord Dükü 1871’in Temmuz ayında biraz daha cesur olsa, o adımı atmaya cesaret etse, Fransa bugün İngiltere gibi krallık olurdu. Yahut en azından 1918’e dek krallık kalır, sonra Rusya ile Almanya’nın yoluna giderdi. Yani öyle çok fazla sosyolojik mosyolojik analizlere gerek yok. Biraz da şans işi.
Bir şekilde Fransa’da cumhuriyet rejimi tutundu. İngilizlerden daha iyi kurdukları için değil. Fransız ruhu cumhuriyete daha yatkın olduğundan değil. Hayat böyle getirdi. Bir kurdular işlemedi, iki kurdular işlemedi, üç kurdular, işlemez bu dediler, bir şekilde küldür paldır yürüdü. Hataları görüldü, bir kısmı düzeltildi. Zaman içinde bazı şeyler değişti. İngiltere’de Cromwell rejimi onun ölümünden sonra devam etseydi ne olurdu? Aynı Fransa’da olanlar olurdu herhalde. Cumhuriyetin ilk kuruluş dönemi bir ideolojik diktatörlük dönemi ise hep böyle kalacak gibi bir kural yok ki? Toplum kendi dengelerini yavaş yavaş oturtur.
Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri’nde 1788’de, yani Fransız İhtilalinden bir yıl önce cumhuriyet kurdular. O günden bugüne anayasalarını değiştirmeden, temel kurumlarının hepsini az çok koruyarak, 200 küsur yıl götürmeyi başardılar. Daha ne kadar götürebilecekler belli değil gerçi, fakat Amerikan cumhuriyeti diğerlerinin çoğundan daha şanslı çıktı. Daha mı iyi kurulmuştu Cumhuriyet. Evet, sanırım iyi kurulmuş bir cumhuriyettir. Bir avuç çok kaliteli insanın çok yoğun entelektüel ve siyasi mesaisiyle, düşünerek, tartışarak, çok tartışarak, çok ince ayarları yapılarak kurulmuş bir rejimdir Amerikan cumhuriyeti. Fakat başarısının asıl sırrı o değildir bence, diğer iki adet muazzam avantajıdır. Bir kere kuruluş aşamasında kemikleşmiş, kökleşmiş bir egemen sınıfı yoktu. Sınıf ilişkileri son derece esnek ve akışkandı. İkincisi, uçsuz bucaksız yaban toprakların yanıbaşındaydı. Sistemle sıkıntısı olanlar, ihtilal yapmak yerine çekip gitmek ve yeni bir hayat kurmak imkanına sahipti. Bu sayede 200 yıl, bir iki büyük arıza dışında iyi işlemiştir ABD’nin 1788’de kurulan düzeni.
Bugün geldiğimiz noktada, o düzenin başarısına katkıda bulunan üç faktörün üçü de ortadan kalkmış görünüyor. Tarih ve felsefe bilen, güçlü ilkelere sahip bir yönetici kadro yok. Sınıf ayrımları çığırından çıktı. Nüfus basıncını rahatlatacak, kolonize edilebilir bakir arazi kalmadı. Bu koşullar altında daha, bırakın 200 seneyi, 20 sene daha götürebilecekler mi, benim kuşkum var.