İlkel dürtülerimizi koruyalım mı
Pazar Sohbeti
28 Ocak 2024
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Teknoloji ne kadar gelişse de ilkel dürtülerimizle hareket ediyoruz. Medeni sayılan ülkelerin yaptıklarına bakarsak insanlık hiçbir zaman tam anlamıyla uygarlaşmayacak mı?
İlkel ne demek, ben emin değilim.
İnsan biyolojik bir varlıktır. Bir hayvandır. Köstebekler gibi, leoparlar gibi, filler gibi bir çeşit hayvandır. Koskocaman bir beyin var kafanızda, bunun paketten bomboş çıktığını düşünürseniz yanılırsınız. Doğuştan tonlarla malzemeyle doğuyorsunuz. Pek çok şeyi bilerek doğuyorsunuz. Pek çok davranış kalıbınız hazır olarak hardware’e işlenmiş, donanımın bir parçası. Doğduğunuz gün meme emmek gerektiğini biliyorsunuz. Ağlamayı ve bir iki ay geçmeden gülmeyi biliyorsunuz. Canlı ile cansızı ayırt etmeyi biliyorsunuz. Hırlayan hayvanlardan, örümcekten, yılandan korkmayı biliyorsunuz. Konuşmayı şak diye öğreniyorsunuz, eşeğe kırk yıl talim etsen öğretemezsin. Verilen sözlerin tutulması gerektiğini biliyorsunuz. Küçük çocukların yetişkinlerden daha ‘sevimli’ olduğunu biliyorsunuz. Bunlardan kurtulamazsınız. Evrilecekseniz de bugünden yarına değil, on bin sene sonra evrileceksiniz.
Onun için ilkel dürtülerimize falan çok fazla laf etmeyin. İyidir ilkel dürtülerimiz. Bizi biz yapan onlardır.
“Medeni sayılan ülkelerin yaptıkarı” derken sanırım savaşları, katliamları, bombardımanları filan kastediyorsunuz. Bunlar bence de kötü şeyler, ama ilkel dürtülerimize ne derece indirgenebilirler bilmiyorum. İnsanoğlunun ilkel dürtülerinde şiddet ve vahşet olduğu kadar adalet ve barış da var. Birini ilkel, öbürünü gayri ilkel saymanın mantığını göremiyorum.
Aslına bakarsanız şiddet, adalet duygusunun zorunlu bir tamamlayıcısıdır. Eski dilde söylersek, mütemmim cüzüdür. Şiddet arzusu ve kararlılığı olmadan adalet duygusu yaşayamaz, solar ve kurur gider. Çünkü adalet, haksızları cezalandırmayı gerektirir. Haksıza karşı şiddet kullanmayı göze alamıyorsan adalete inanmıyorsun demektir. Dikkat buyurun, şiddet ve vahşet uygulayan herkesin, bireyler olsun kurumlar ve devletler olsun, değişmez gerekçesi haksızları cezalandırma arzusudur.
Dolayısıyla, faraza modern devletlerin zulmünü kınamak istiyorsak bunu “ilkel dürtüler” gibi bir gerekçeye yahut “şiddet ayyy ne kötü” gibi çocukça duygusallıklara dayandıramayız. Zihinlerindeki adalet terazisinin yanlış tarttığını, yürüttükleri aklın sakat ve yetersiz olduğunu, eylemlerinin sonuçlarını hesaplamaktan aciz olduklarını gösterebilmemiz gerekir.