İktidar nasıl kurulur
Pazar Sohbeti
21 Mayıs 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Sen Cumhurbaşkanı olsan ne yapardın? Yarın mesela seni Cumhurbaşkanı yaptık. İlk hamlelerin neler olurdu?
İlk hamlem zannediyorum genel af olurdu. Bunu yalnız Türkiye’nin bugünkü durumuyla ilgili söylemiyorum, genel bir ilke olarak düşünüyorum. Ciddi bir iktidar değişikliği öneren, süreklilik değil değişiklik vaadiyle gelen bir liderin ilk adımı genel ve kapsamlı bir siyasi af olmalıdır. Yeni bir sayfa açmak için, birikmiş gerilimleri kırmak için, insanlara umut ve iyimserlik aşılamak için en kolay ve esaslı hamledir, devlete ve rejime karşı suçların silinmesi.
Genel af derken çok net olmak lazım bu konuda. Kişiye ve mala karşı suçların hiçbir koşulda af konusu olmaması lazım. Yani cinayetti, hırsızlıktı, ırza tecavüzdü, bunlar başka mevzu. Buna karşılık devlete karşı, devletin ideolojisine karşı ve siyasi iktidarın temsil ettiği ve tanımladığı kamu yararına karşı suçların, devlet başkanı tarafından, kişisel tasarrufla affedilmesi gerekir. Elbette siyasi suçlar, fikir suçları başta gelir burada. Fakat bence rüşvet, irtikap, yolsuzluk, vergi suçu gibi kamu varlığına karşı olduğu söylenen suçların da af kapsamına girmesi lazım. Çünkü bu suçlar siz ne kadar kendinizi gaza getirip bir ahlaki boyut eklemeye çalışırsanız çalışın, her zaman siyasi suçlardır. Çünkü kamu işlerinde yolsuzluğun soruşturulması siyasi karara tabi bir olaydır. Eski iktidarın takdire bağlı tasarruflarıyla verilmiş tüm mahkumiyetlerin ve açılmış soruşturmaların bir kereden temizlenmesi lazım, temiz bir sayfa açabilmek için.
O halde ilk işlemimiz bu. Yok öyle infaz indirimiydi ıvırdı kıvırdı gibi yollara girmeden, kayıtsız şartsız şu tarihe kadar olan suçlar affedilmiştir diyerek iki maddelik bir kanun çıkarılır. İktidara geldiğim gün, ilk saat içinde yapılacak bir iş.
Ondan sonra şunu düşünmeye başlarım. Eğer gerçek işler yapmak istiyorsam, yani kazan kaynasın, devran dönsün, ben görevimi kazasız belasız bitireyim de sonra emekliye ayrılayım diye düşünen değil, bir fark yaratmak isteyen, bir şeyleri kökten değiştirmeyi, yeni ufuklar açmayı hayal eden biri isem, ilk iş olarak bunu mümkün kılacak gücü biriktirmem gerekir. Kağıt üzerinde yetki sahibi olmak bir şey ifade etmez. Yarın birtakım önemli kararlar aldığımda, koskoca bir devlet mekanizmasının bana, he başkan, sen söyle, biz bildiğimizi okuruz dememesi lazım. Emrime uymaları lazım. Kararlarımı icra mevkiine koyabilmem lazım. Bu da öyle kolay bir şey değildir. Herhangi bir küçük şirketi yönetmiş birisiyseniz bilirsiniz, emir vermek yetmez. Bu emrin uygulanmasını ve canü gönülden ve isteyerek uygulanmasını sağlamaktır marifet. Bunun için güç gerekir. Güç için ise ilk önce bilgi gerekir. Yani memlekette ne olup bittiğinden benim haberdar olmam gerekir. Özellikle üst katlarda neler olup bittiğinden, kimin aklından nelerin geçtiğinden, kimin elinin kimin cebinde olduğundan haberdar olmam gerekir.
İkinci yapmam gereken iş, o halde, kendime bağlı bir istihbarat örgütü kurmaktır. Doğrudan bana karşı sorumlu, bilgiyi bana aktaran, başkasına aktarmayan bir teşkilat kurmam gerekir. Devletin var olan kurumları, tanım gereği, var olan statükoyu korumakla mükelleftir. Var olan güç dengelerinin eseri olan kurumlardır. O halde, cesur ve güçlü bir liderin ilk iş olarak doğrudan kendisine hesap veren bir istihbarat örgütü kurması, var olan kurumların içinden işe yarar parçaları toplayıp bir araya getirmesi ve gerisini tasfiye etmesi gerekir ki kendisine karşı birtakım hamlelere, sabotajlara girişmesinler.
Üçüncüsü, tabii ki gerçek anlamda iktidara sahip olmak için para gerekir. Parasız hiçsin. Paran yoksa kimse seni adam yerine koymaz. Hayalini kurduğun projelere yatırım yapacak, büyük çapta adam istihdam edecek, düşmanlarını susturacak gücün olması için elinde serbestçe kullanabileceğin büyük para olması gerekir. Oysa kamu bütçesi bürokrasinin iki dudağı arasındadır. Bürokrasinin içinden çıkılmaz çarkları tarafından felç edilmiş bir sistemdir. Oraya da bir kuruş harcayamazsın, buraya da bir kuruş harcayamazsın. Yoksa sayıştaylar, danıştaylar falan gelir senden hesap sorarlar. Sayın efendim 15 lirayı oraya harcayamazsın, kurşun kalem de alamazsın derler sana. O halde bir hazine-i hassa, yani özel bütçe oluşturmak şarttır. Gerçekten radikal işler yapmak isteyen, devrimci olmak isteyen bir önderin en önemli iki silahı kendisine bağlı bir istihbarat örgütü ile kendisine bağlı bir özel bütçedir.
Böyle bir bütçeyi oluşturma sürecinin adı, Türkçede yaygın olan deyimle, yolsuzluktur. Kamu bütçesinin dışında bir kamu bütçesi oluşturacaksan, kanunları baypas etmen gerekir. Nasıl olur bu? Yaygın bir usulü şöyledir. İş adamlarından, şirketlerden, atıyorum, yüzde elli mi vergi alıyorsun? İndir vergiyi, yüzde yirmi beş yap. İş adamlarımız sevindiler, çok mutlu oldular, para kazanacağız dediler. Ondan sonra, biliyorsunuz, bugünün dünyasında kapitalizm denilen şey, yok efendim özgür piyasaymış falan, yok öyle bir şey. Büyük işveren devlettir. Özel şahıslar da devletle iş yaptıkları sürece para kazanırlar. Başka çaresi yok, yüzde yirmi beşini rüşvet olarak alacaksın. Komisyon olarak alacaksın. Abi sana gel nükleer santral yapma izni verelim ama şuradan bizi gör diyeceksin. Budur bu işin yöntemi. Gene yüzde elli vergi alıyorsun. Ama yüzde yirmi beşini, bak vergileri indirdik deyip azaltacaksın, geri kalanını başka yöntemlerle alacaksın.
Nihayet bu üçünden daha da önemli bir şey var. Biraz Niccolo Machiavelli okudunuzsa bilirsiniz. Machiavelli ciddi bir siyaset gözlemcisidir, dahidir. Der ki, devlet başkanının sevilmesi değil, ondan korkulması gerekir. Herkes devlet başkanına ‘ay ne tonton adam’ derse, güzel bir şey tabii, herkes mutlu olur bir süre. Ama emirlerine uymazlar. Emirlerine uyulması için bilmeleri lazım ki, eğer uymazsam, eğer sadakat göstermezsem, eğer arkasından iş çevirmeye kalkarsam, beni oyar bu adam. Çok tehlikeli biri!
O yüzden, cesur ve radikal bir devlet başkanının, ibret ve dehşet amacıyla, birtakım önemli insanları tutuklaması, hatta öldürmesi gerekir. Ki işin ciddi olduğu anlaşılsın. Bir öneride bulunduğunda, bir emir verdiğinde insanların etekleri tutuşsun ve o emri yerine getirmek için ellerinden geleni yapsınlar.
Dört tane adım saydım size. İlk söylediğinle son söylediğin çelişiyor filan demeyin sakın, boş laf etmiş olursunuz. Evet, bir af getirmek gerekir. Peşinden, evet, birtakım insanları tutuklamak gerekir. Bu ikisi birbiriyle çelişen şeyler değil, aynı oyunun iki aşaması. Futbolda da hem savunma vardır hem hücum vardır. Savunma yapıyor diye hücumdan vazgeçecek diye bir kural yok.
Bu anlattığım süreç, ‘büyük’ diye adı çıkmış olan devlet adamlarının hepsinin izlediği süreçlerdir. Hitler’le Lenin’den tut, Lincoln’dan tut, Fransız ihtilaline kadar, Napolyon’a kadar, Sezar’dan tut Atatürk’e kadar, Abdülhamid’e kadar, Mao’ya, Putin’e kadar, hepsinin üç aşağı beş yukarı izlediği yollardır bunlar.
Devamı tehlikelidir. Büyük işler başarmak amacıyla başa geçen insan, iktidarın kaçınılmaz ve vazgeçilmez mantığıyla, büyük işler başarmak için yapması objektif olarak zorunlu olan işleri yaptığı için çıkmaza girer. İlk birkaç sene büyük adımlar atar. Ondan sonra sistem tıpkı kapanan bir yara gibi kabuk bağlar ve lideri içine alır ve hapseder. Yeni güç dengeleri oluşur ve onlarla başa çıkmak için kullandığın ekstra gücün dozunu artırman gerekir. Gitgide büyüyen bir zorbalık spiraline sürüklenirsin. Faydalı olmaktan çıkıp zararlı olmaya başlarsın. Devrimci programını uygulamak için kurduğun istihbarat örgütü kontrolsüz bir zulüm gücüne dönüşür. Programına fon oluşturmak için kurduğun paralel devlet yapılanması, paralel bütçe, bir süre sonra kendi kendini besleyen bir talan teşkilatına döner. Göz korkutmak için tutukladığın ve hatta öldürdüğün insanlar bir müddet sonra yetmemeye başlar. Çünkü korku, alışılan bir şeydir. Zamanla etkisini kaybeder. Etkisini sürdürmesi için bir korku spirali halinde tırmandırılması gerekir.
Bütün bu nedenlerden ötürü, madde bir, her devrimci zamanla diktatöre dönüşür. Madde iki, her diktatör bir süre sonra faydalı ömrünü tamamlar. O yüzden en büyük, en başarılı siyasi liderlerin dahi bir süre sonra değiştirilmesi şarttır.
Bunları beklemiyordunuz benden, değil mi? Düşünün ama, palavradan şeyler değil bu söylediklerim. İki-üç bin senelik tarihi ciddi bir şekilde etüt eden ve siyasi iktidarın ne anlama geldiğini düşünen birinin kaçınılmaz bir şekilde geleceğe noktalardır bunlar.