Hangi felsefeciler okunmalı
Pazar Sohbeti
3 Mayıs 2020
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Kesinlikle okunmalı dediğiniz ilk üç felsefeci kimdir?
Herhangi bir üçüdür. Yani felsefenin içeriği, felsefecinin ne dediği çok önemli değil. Çoğunun zaten çağı yüz yıllardır geçmiş. Aristo okudun, peki, ne çıkaracaksın bugünkü dünyaya ilişkin Aristo’dan? Hiçbir şey çıkaramayacaksın. Ama Aristo buna rağmen önemlidir. İnsan aklının sınırlarını zorlayan bir akıl yürütme süreciyle karşılaşıyorsun. Vardığı sonuçlar mühim değil, sonuçta sana hayatınla ilgili verdiği öğütleri geç, kulak asma, önemli değil. Önemli olan bu derece parlak bir adamla, bu derece sofistike bir düşünce tarzıyla tanışmak.
Aristoteles benim için önemli bir başlangıç noktasıydı. Benim felsefe ile tanışmam üç kademede gerçekleşti. Önce lisedeyken. Jean-Paul Sartre ile tanıştım. Sartre’ın Varlık ve Hiçlik adlı eserini, ki dehşetli zor bir eserdir, Türkçe’ye çevirmek gibi absürt bir işe kalkıştım. Bir yazımı buna yedirdim. Hiçbir şey anlamadığımı sonradan fark ettim tabii. Sartre okuyabilmek için en azından Husserl bilmen lazım, Heidegger bilmen lazım. Ondan öncesini de bilmen, tanıman lazım ki ne dediğini takip edebilirsin. Bunlardan haberin yokken Sartre tercüme etmeye kalkmak tipik bir ergen saçmalığı. Fakat öyle de olsa, insan zekası o yaşlarda çok canlıdır, yeni bir dil öğrenme konusunda son derece beceriklidir. Dolayısıyla en zor memetni de alsan, derinlemesini anlayamasan dahi, bir cümleden diğer cümleye nasıl geçtiğini kavramak, düşünce jimnastiğinin ulaşabileceği aşırı uçları tanımak sana çok şey katar. Diğer insanların aslında düşünmekten aciz olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelirsin.
Lise son senemde bir şekilde Ortaçağın Skolastik filozofları ile tanıştım. Daha doğrusu Aquinolu Thomas ile tanıştım. Bir orgazmdı benim için. Bu kadar parlak bir düşünce sistemi, denli kılı kırk yaran bir düşünce hassasiyeti nasıl olur? İçerik hiç önemli değil. Yani melekler maddi dünyada var mıdırlar, yok mudurlar, dolayısıyla iki melek aynı anda aynı yerde bulunabilir mi, bulunamaz mı gibi bir soruyu tartışıyor mesela. Melekten bana ne? Melek diye bir şey yok, çoktan beridir biliyorum onu. Fakat soru o kadar ilginç bir soru ki, o kadar ayrıntılı düşünme becerisi ve soyutlama yeteneği gerektiren bir konu ki.
Üniversitede felsefe okumaya karar verdim. İki yıl hayli yoğun olarak felsefe tarihiyle ünsiyet kazandıktan sonra Hegel’de karar kıldım. Hegel okudum iki sene, hiç durmaksızın, küçük seminerlerde kılı kılık yararak ve tartışarak.
Bunların her biri bana çok şey katmıştır. Düşünmeyi öğretmiştir. Milletin ak dediği yerde, bir düşünelim bakalım belki de karadır demeyi ve karşı tarafı bu argümanda yenmeyi öğretmiştir. Tehlikeli bir beceridir, sosyal hayatını mahveder insanın, fakat zevklidir.