Haçlı Seferleri’ne neden çıktılar
Pazar Sohbeti
26 Aralık 2021
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Haçlı Seferleri’nin asıl nedeni neydi?
Esas hadise Türk istilasıdır. 1071’de Türkler Bizans İmparatorluğu’nun belini kırdılar. 1073’te Hristiyanların kutsal saydığı Kudüs’ü fethettiler. Türkler sahneye çıktığında İslam dünyası uzun zamandan beri yayılmacı dinamiğini yitirmiş, durağanlaşmış, medenileşmiş, Avrupa ile barışçıl ticari ve kültürel ilişkiler kurabilecek kıvama gelmişti. Türklerin gelişiyle bu denge değişti. Bizans’ın Türk saldırılarına direnemeyerek topyekün yıkılması tehlikesi belirdi. Melikşah’ın ölümünden sonra Selçuklu hanedanının içine girdiği kriz olmasa Bizans’ın çökmesi an meselesiydi. Bizans yıkılsa Avrupa tehlikeye girerdi. Selçuklu’nun geçici zayıflığını fırsat olarak değerlendirdiler. Toparlanmalarına izin verirsek canımıza okur bunlar diye düşündüler.
1073 yılından itibaren şekillenen toplu savaş fikrinin ana gerekçesi, yahut bahanesi diyelim, Kudüs’te Hristiyan hacıların Türkler tarafından uğradığı kötü muameleydi. Bu mesele Avrupalıların zihninde büyütüldükçe büyütüldü ve savaş kararlılığının oluşmasında baş rolü oynadı. Gerçi 1090’larda Kudüs’ün eski sahibi olan Fatımiler kenti Türklerden geri almıştı; dolayısıyla savaşın dolaysız gerekçesi ortadan kalkmasa bile zayıflamıştı. Fakat doğmuş olan mücadele azminden geri adım atılmadı.
Avrupa’nın 11. yüzyıldaki durumunu da göz önüne almak gerekir. Önceki yüzyıllarda az nüfuslu ilkel bir kıta olan Avrupa bu dönemde hızla kalkınmaya ve şehirleşmeye başlamış, nüfusu artmıştır. Bu gelişmenin iki tane önemli sonucundan söz edilir. Birincisi, Avrupa’nın en büyük örgütlü gücü olan Roma Kilisesi’nin, yani Papalığın şahlanmasıdır. Eskisine oranla daha büyük maddi kaynaklara ve kadrolara kavuşan Kilise bir siyasi iktidar mücadelesine girişir. 1073’ten itibaren Papa 7. Gregorius’un ve onu izleyen bir iki halefinin ısrarla teşvik ettikleri Haçlı Seferi projesi o mücadelenin bir parçasıdır.
İkinci sonuç, silahlı feodal zümrenin sayıca çoğalması, dolayısıyla elde olanın paylaşımında avucu boş kalan çok sayıda genç soylunun kendini kanıtlayacak yeni ufuklar arayışına çıkması, macera ve fetih peşine düşmesidir. Birinci Haçlı Seferi’nin askeri liderlerinin hemen hepsi, başta Tankred ve Godefroi, ana yurtta miras şansını kaybetmiş küçük kardeşlerdi. Haçlı Seferi’nden birkaç yıl önce Normanların bir taraftan İngiltere’yi, öbür taraftan Sicilya’yı kılıç gücüyle ele geçirmesinde de aynı faktör rol oynar.
Bu faktörler zannediyorum 1090’lardaki Birinci Haçlı Seferi’ni yeterli bir şekilde açıklar. Doğal olarak Birinci seferin umulmadık başarısı yeni şartlar yaratmıştır. Muazzam bir ekonomik kaynak transferi yaşanır. Şark’ı fethe gidenler dillere destan zenginliğe kavuşurlar. Denizötesi’nin kolonizasyonu Avrupa’nın ekonomik ve sosyal yaşamında önemli bir yer tutmaya başlar. Dolayısıyla 12. yüzyıl ortalarında İslam hükümdarları toparlanıp kontratağa geçtiklerinde, Avrupa’nın kralları kavgaya müdahil olma gereği duyarlar. İkinci ve bilhassa Üçüncü Haçlı Seferi ilkinden çok farklıdır. Çağın büyük güçlerinin hepsi, bir tür NATO ittifakı gibi bilfiil sefere katılmışlardır.
Tapınak Şövalyeleri’nin hazineleri...
Onlar işin masal kısmıdır. Cahil halka ve çoluk çocuğa bu hikayeleri daha cazip kılmak için anlatılan öykülerdir. Oysa bildiğim bir şey var, gerçek hikaye her zaman mitik hikayeden daha ilginçtir. Gerçek aktörlerin gerçek kaygılarını, gerçek seçimlerini, tercihlerini, yanlışlarını ve kavgalarını izlemek ve anlamaya çalışmak: Bundan daha ilginç bir şey ben düşünemiyorum.