Gemici Henri Türkiye’yi nasıl batırdı
Pazar Sohbeti
29 Mayıs 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Gezi izlenimleri
Porto’da görkemli bir Gemici Henri anıtı var, Henrique o Navegador Portekizcesi. Geçen gün onun önünde selfie çekerken aklıma şöyle bir fikir düştü: Türkiye’yi batıran adam işte bu. Türkiye’yi bu hale getiren bu kişi yani. Tarihin en önemli dönüşümlerinden birine yol açan kişi bu zat. Anlatayım.
Gemici Henri, biliyorsunuz, Portekiz kralının kardeşi veya yeğeni, akrabası bir şekilde. 1400’lerde yaşamış, 1460 yılında ölmüş. 1420’lerden itibaren Portekiz’in okyanusa açılma, keşifler ve fetihler yapma projesini oluşturan adam. İlk gençliğimden itibaren bu işe tutku ile sarılıyor. En iyi gemicileri etrafına topluyor. Gemicilik konusunda çağın tüm bilgilerini, Afrika kıyıları, Atlantik Okyanusu konusundaki bilgi hazinesini bir araya topluyor. Muazzam bir arşiv oluşturuyor. Karavel denilen gemi türünün geliştirilmesine önayak oluyor. Portekiz’de yeterince ağaç olmadığı için Madeira adasını zaptedip, orayı kolonize edip, gemi yapımı için ağaç temin ediyor. Onun yetiştirdiği kişiler önce Afrika kıyısı boyunca evvelce hiçbir Avrupalının inmediği kadar güneye inmeyi, sonunda da Ümit Burnunu dolaşıp Hindistan’a ulaşmayı başarıyorlar. Hindistan’a ulaşan Vasco da Gama, Brezilya’yı keşfeden Cabral gibileri, hepsi Henri’nin öğrencileri, onun mektebinden yetişenler.
Kilit bir tarih var orada. 1452 yılında, Papanın da onayıyla, bu keşif yolculukları bir hukuki çerçeveye oturtuluyor. 1452 tarihinin önemi ne? İstanbul’un düşeceği artık belli olmuş, Rumeli Hisarını yapmış Fatih Sultan Mehmet. Bunun üzerine Avrupa’da büyük bir panik başlıyor ve Portekizliler çıkıp diyor ki biz talibiz bu işe.
Yüzyıllardan beri dünyanın en önemli ticaret aksı, Çin ve Hindistan’dan, Orta Doğu üzerinden Doğu Akdeniz’e akmış, Akdeniz’den Avrupa’ya ulaşmış. İtalya limanlarından kervanla, Ren Nehrinden gemiyle Almanya’ya, Alçak Ülkelere, İngiltere’ye kadar uzanmış. İstanbul’un Türklerce fethi ve Osmanlı’nın Doğu Akdeniz havzasına tamamen hakim olması bu güzergahın kilit kısmının bir düşman gücün eline geçmesi anlamına geliyor. Portekiz Akdeniz’e sırtını dönmüş olan bir ülke, Atlantik’e bakan bir ülke. Diyor ki, bu bizim tarihi fırsatımızdır. Hindistan’a bizim bu taraftan da ulaşmak mümkün olmalı. Arap komşularımız bu konuda bize bazı ipuçları veriyorlar. Kimse tam emin değil bu yolun ne olduğu konusunda. O halde, Afrika kıyısından güneye uzanırsak, hem yeni topraklar keşfederiz, yeni ticaret yolları buluruz, Allah nasip ederse Hindistan’a çıkarız. 1470 yılında Afrika’nın güney ucunu keşfediyorlar. 1498 yılında Hint Okyanusu’nu aşıp Hindistan’la ticaret ilişkisini kuruyorlar.
O noktada Osmanlı paniğe kapılıyor. Hint Okyanusu’na Portekizlinin girişini yasaklamaya çalışıyor, Etiyopya’da üs kuruyor, Zanzibar Sultanı ile görüşüyor, Gucerat Sultanına elçi yolluyor, Hindistan’a filo gönderiyor. Ama başaramıyor. O noktada Türkiye bitmiştir. Doğu Akdeniz bitmiştir. Ortadoğu bitmiştir. Çünkü Osmanlı kapıyı tutuyordu, Avrupalı o kapıyı baypas edip arka kapıdan işini becermeyi keşfetti. Neden? Çünkü İstanbul fethedildi. İstanbul’un fethi, bu anlamda, Türkiye’nin ve genel olarak Doğu Akdeniz’in çöküşünün başlangıç tarihidir diyebiliriz.
Şimdi bakın, bu bir yorum. Tarihi çeşitli şekillerde yorumlamak, çeşitli bakış açılarıyla yaklaşmak mümkün. En doğru anlatı galiba budur benim tahminimce, ama tek doğru anlatının bu olduğunu iddia etmiyorum. Tarihi olayları kavramak için çeşitli açılardan, çeşitli hipotezlerle bakıp yaklaşmak lazım. Bunların üst üste binerek birikmesi bize üç boyutlu, dört boyutlu bir bakış açısı sağlayacaktır.