Geleceğin lideri Suudi Prensi Selman mı
Pazar Sohbeti
21 Mayıs 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
İslam toplumlarının sekülerleşmesi, çağdaşlaşması konusunda Ali Babacan, Prens Selman tarzı nispeten ılımlı figürler mi yoksa Kemalizm gibi, Baas tarzı katı rejimler mi daha başarılı?
Prens Selman derken zannederim oğlunu kastediyorsunuz, Muhammed bin Selman. Onu ılımlı biri diye nitelemeniz hayreti mucip bir şey. Adam, hoşuna gitmeyen köşe yazarını başka bir ülkedeki konsolosluğunda satırla doğrayıp, kurban eti gibi paketleyip dağıtıyor, öyle birisi. Birbiriyle alakasız iki modeli sunuyorsunuz, Ali Babacan ve Prens Selman diyerek. Bunun sebebi zannediyorum Türkiye’de henüz Arap dünyasındaki inanılmaz gelişmeler takip edilemiyor, algılanmıyor olmasıdır. Daha bir süre sonra gelecek o bilgiler Türkiye’ye.
Ali Babacan, bütün dünyada benzeri çok fazla sayıda olan insanlardan biri. Uluslararası çevrelerin, uluslararası derken yani Batılı finans çevrelerinin tanıdığı, güvendiği, bu çocuk bizdendir diyerek ön plana sürdüğü insanlardan biri. Türkiye Cumhuriyetli tarihinde hep oldu böyle figürler. Kemal Derviş rahmetli bunlardan biriydi. Yeryüzündeki 180 tane ülkenin hepsinde de var bir iki tane Ali Babacan. Bundan 10-15 sene önceye kadar cazip görünen bir modeldi. İyi bir Batılı üniversitede okumuş, onların dilini ve zihniyetini kavrayan, onlarla aynı telden çalan, onların güvenini kazanmış ve onların da desteğiyle, onların para kurumlarının ve istihbarat örgütlerinin gücüyle bir ülkede iktidara gelen, onların izin verdiği çerçeve içerisinde birtakım ufak tefek düzenlemeler yapan insanlar.
Selman oğlu Muhammed bambaşka bir olay. Devrimci bir lider. Büyük bir dönüşümü gerçekleştiriyor. Beş altı yıl önce ilk başa geçtiğinde bunu söyleyenler vardı, ama birçoklarımız hadisenin farkına bundan bir iki yıl önce art arda bir dizi inanılmaz mimari proje ortaya attıklarında vardı. Birinin adı Mukaab idi. Kabe gibi bir geometrik küp şeklinde devasa bir bina, bütün bir şehri içine sığdırıyor. Onun peşinden Neum diye bir proje attılar ortaya. Bugüne kadar hiç kimsenin hayal etmediği tarzda bir dev çöl şehri. Tamamen kendi içine kapanık, uzay üssü estetiğinde ve cüretkarlığında bir tasarım.
Şimdi bunlar gerçekleşir, gerçekleşmez, ayrı bir şey. Belki de gerçekleşmez. Fakat bu hayallerin kurulması ve bu hayallerin pazarlanması dahi çok ciddi bir iddiayı dile getiriyor. Diyorlar ki, bu çağda, modernliğin öncüsü biziz. Batı bitmiştir. Metro işletmeyi bile beceremiyorlar artık. Biz ise geleceğin şehirlerini kurmayı tasarlıyoruz. İddiaları bu. Bunun peşinden bunca yıllık hamileri olan İngiltere ve Amerika’yla ilişkileri radikal bir şekilde kestiler. İran’la anlaştılar, Suriye’yi yeniden aralarına kabul ettiler. Bundan böyle Rusya’ya ve diğer birtakım pazarlara dolarla satış yapmayacaklarını açıkladılar. Rusya’ya uygulanan yaptırımlara hiçbir şekilde katılmayacaklarını ilan ettiler. Nükleer santral yapımını Çin’e ihale ettiler. Kısacası bağımsızlık ilan ettiler. Ve özetle diyorlar ki, dünyada yeni çağın öncü gücü biz Araplarız. Şaka değil yani bu. Bayağı ciddi bir hadise.
Tekrar söyleyeyim, bunu ne kadar gerçekleştirebilirler ayrı bir mesele. Bu hayali kurabiliyor ve bunun gerektirdiği adımları atıyorlarsa bir olay var ortada demek. Yeni bir şey var. Bu adımlar sekülerleşme getirir mi. Kim bilir? Belki de sekülerleşme geçtiğimiz çağın modasıydı. Avrupa’nın kendi koşullarından doğan, kendi tarihi ihtiyaçlarından zuhur eden bir formülasyondu. Belki yeni bir tür sekülerleşme gelecek, belki başka bir şey olur. İnsanlığın bir sonraki aşamasını, bir sonraki ufkunu biz belirleyeceğiz diye çıkıyorlar ortaya. Ve İslam etiketini, İslami aidiyeti terk etmeden, geleneğe referansı vurgulayarak, dünyanın en modern binasını Kabe şeklinde yapacağız diyorlar.
Belki de eski kavramlarımızı gözden geçirmenin vakti gelmiştir.