Fransa’nın Ermenilerle ilgisi ne zaman başlar
Pazar Sohbeti
22 Mayıs 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Ermeni ve Fransız ilişkilerinin tarihi boyutu nedir açıklar mısınız?
Bir eski dönemi, bir yeni dönemi var. Bir de en eski dönemi var 1200’lerde, onu es geçiyoruz.
Eski dönemi 1700’lerde başlar. Ne zaman ki Osmanlı devleti sarsılmaya ve yıkılma emareleri göstermeye başlar, bu imparatorluğun kurucu unsurlarından biri olan ve imparatorluk nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Hristiyanları kazanmak, Batılı devletler için önemli bir dış politika kalemi haline gelir. Rumlar Ortodoks olduğundan Fransızların o sahada çok fazla şansı yoktur. O yüzden daha çok Ermeniler üzerinde, daha doğrusu Ermeniler, Lübnan ve Suriye Hristiyanları, Keldaniler vs. üzerinde çalışırlar. O zamanın zihniyeti çerçevesinde şöyle düşünürler. Bu Ermenilerin az gelişmiş, yanlış bir dini var. Buyurun Maruniler Katolik oldu, Keldaniler Katolik oldu, Ermenileri de hakiki Hristiyanlığa yani Katolikliğe çevirelim, bizim güdümümüzde olsunlar. Bu yönde yoğun bir çaba gösterirler. Ermenilerin çok olduğu bölgelerde Katolik okulları açmak, Ermenileri Katolik dünyasına yaklaştırmak konusunda çalışırlar. Belli bir başarı gösterseler de çok fazla başarılı oldukları söylenemez. Enteresandır ki en başarılı oldukları saha Osmanlı Ermenilerinden çok Rusya İmparatorluğuna tabi Tiflis, Ahıska, Artvin gibi yörelerdir.
İkinci dönem 1915 sürgününden sonrasıdır. Osmanlı devleti kırımdan sağ kalan Ermenileri Suriye’ye sürmüştür. 1919’da Suriye Fransız yönetimine girdiğinde ülkede yarım milyonu aşkın Ermeni sürgün bulunmaktadır. O noktada iki ihtimal vardır. Ya Türkiye’ye baskı yapıp bunların Türkiye’ye geri dönmesini sağlayacaklar. Bunun gerçekçi olmadığı kısa zamanda anlaşılır. İkinci seçenek, ki zannediyorum Fransa’da belli bazı çevrelerin hayalindeki proje buydu, Türkiye ile aşağı yukarı eşit büyüklükte ve eşit güçte bir Suriye oluşturmaktır. İngilizler yeni Türkiye’nin hakimi olacaksa Fransa da Suriye’de kabaca ona eş değerde bir egemenlik alanı oluşturacak ve bunlar Doğu Akdeniz’in iki gücü olarak birbirlerini dengeleyecektir. Böyle bir Suriye’de 500 bin Ermeni dezavantaj değil avantajdır. Dolayısıyla mülteci Ermenileri Türkiye’ye geri göndermek yerine Adana’ya, Urfa’ya, Antep’e yerleştirmeye karar verirler. Bu yerler Suriye’nin parçası olacaktır. Ticari başarıları, entelektüel yetenekleri ve eğitimdeki gelişmişlikleri herkesçe bilinen Ermeni toplumuyla Suriye’de Türkiye ile rekabet edebilecek yeni, modern, güçlü bir ülke yaratmayı düşlerler.
1922’de Türkiye, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla tamamlayıp İstanbul’u geri almaya hazırlandığında yeni bir büyük göç dalgası ortaya çıkar. İstanbul Ermenileri tehcirden doğrudan doğruya etkilenmemiştir. 1922’de İstanbul’da 150.000 civarında Ermeni nüfus vardır. Bunlar büyük bir panik içinde Eylül-Ekim 1922’de ülkeden kaçarlar. Çünkü Ankara hükümeti İstanbul’a girdiğinde Ermenilerin başına ne geleceği belli değildir. Yedi yıl öncesinin kanlı anıları belleklerde tazedir. Fransa o noktada bir karar verir ve İstanbul Ermenilerinin tamamını göçmen olarak Fransa’ya kabul eder. Bunun peşinden Suriye’deki Ermenilerin de büyük bir bölümü Suriye’de kalmaktansa Fransa’ya göçmeyi tercih ederler.
Böylece Fransa’da bugün sayıları bir milyonu bulan bir Ermeni diasporası oluştu. Bazı şehirlerde, Lyon’da, Marsilya’da Ermeniler bugün güçlü bir toplumsal unsur. Dolayısıyla Fransız politikasında, Fransız kültüründe, Fransız ticaret hayatında önemli bir rolleri var. Cezayirliler ya da Türkler gibi değil, başarılı bir topluluk oldukları için, her konuda, özellikle eğitim gerektiren konularda toplumun köşe başlarını kısa zamanda tutmayı başarıyorlar.
Buna karşılık şu da bir gerçek ki Fransa Ermeni cemaati çok büyük bir hızla ve büyük bir istekle asimile oluyor. Yani Ermeniliğini sürdürme davasında değil. Genç kuşakların çoğu kendini Fransız olarak görüyor. Dolayısıyla bundan 20-30 yıl sonra Fransa’da ayrı bir Ermeni sesi veya siyasi varlığı kalır mı, bunu bugün bilemiyoruz.