Feodalizmin nesi kötü
Pazar Sohbeti
5 Şubat 2023
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Feodalizm tamamen kötü müdür? Avrupa tarihinde feodal yapıların etkisi nedir? Avrupa’nın sanat, kültür, bilim ve ekonomisinde nasıl rol oynamıştır? Osmanlı’da neden köklü feodal yapılar oluşmamış?
Biz gençliğimizde, çağın genel kabulleri doğrultusunda feodalizmin berbat bir şey olduğuna iman ettik. Öyle öğretildi bize. Feodal ağa emir verir, ayaklarını yıkatır, azgın ve kötü bir adamdır, ağadır adı üstünde, asla tasvip etmeyiz.
Bu fikri besleyen birbirinden ayrı iki entelektüel gelenek var. Bir, Osmanlı geleneğidir, Tanzimat geleneğidir. Osmanlı Devleti’nin temel içgüdüsü yerel bey ve ağaların güçlenmesini önlemekti. Osmanlı Devleti beyleri ve ağaları sevmez. Önce biraz okşar gibi gözükür, sonra ilk fırsatta kellesini alır. Herhangi bir bölgede, bir yerel gücün askeri bir varlık göstermesine, yani gerektiğinde kavga edebilecek güce ulaşmasına Osmanlı izin vermez. Gücü yetmediği zaman ağalarla ve beylerle işbirliği yapar, ama tepelemek için fırsat kollar.
Bu ideoloji Cumhuriyet’in kurucu kuşağının, Cumhuriyet’in bürokrat elitlerinin DNA’sına işlemiş bir şeydir. Dolayısıyla feodalizm her koşulda kötüdür. Türk eğitim sisteminin belki de birinci umdesi bu madde.
İkincisi Marksizm. Bir şekilde Karl Marx’ın 1848’i izleyen yıllarda aklına yatan bir tarih modeli var. Önce feodalizm vardı, sonra kapitalizm geldi, şimdi kapitalizmin de çağı geçiyor, devrim olacak, komünizm çağı başlayacak. Demek ki kapitalizm kötü, feodalizm daha da kötü. Böyle bir model kurmuş kafasında.
Türkiye’nin tariflere sığmaz entelektüel yoksulluğu ortamında herkes biraz olsun entelektüel derinlik buluruz diye ister istemez Marksizm okudu 1960’larda, 70’lerde. Biz de okuduk. Ne öğrendik? Feodalizm kötü!
Ondan sonra ne zamandı, 1977 veya 78 olması lazım. Perry Anderson’ın kitabını okudum. “Lineages of the Absolutist State”, 17. ve 18. yüzyıllarda feodalizmin tasfiyesi ve merkezi bürokratik krallıklara geçişlerin tarihi. Ağzım açık kaldı. Hiç bu açılardan bakmamıştık olaylara. Feodalizm meğer bir üretim tarzı falan değilmiş, alakası yokmuş. Bir siyasi örgütlenme biçimiymiş. Batı Avrupa tarihinin kendine özgü koşullarından doğmuş. Erken Orta çağda, Roma İmparatorluğu battıktan sonra, kıtanın her tarafında Almanların başını çektiği bir sürü yerel derebeyi türemiş. Bir yandan da Roma çağından kalma bir ortak, büyük medeniyetin hafızası var. Bu hafıza kilise şeklinde tezahür etmiş. Kilisenin de desteğiyle, bazı büyük derebeyleri ile küçükleri arasında uzun mücadeleler sonunda bir modus vivendi, bir arada yaşama düzeni kurulmuş.
Avrupa feodalizmi Türk İslam geleneğindeki beylik ve emirliklere hem benziyor hem benzemiyor. Benzerliği şurada: İslam tarihi boyunca ne zaman merkezi güç zayıflasa her tarafta pıtrak gibi yüzlerce beylik türemiş. Fakat bunlarla merkezi devlet arasında az çok hukuka dayalı, az çok sistemli bir kurallar dizisine dayalı bir iktidar paylaşımı başarılamamış. Avrupa’da olduğu gibi Anadolu’da, Suriye’de, İran’da, Kafkasya’da da yerel beylikler, alt beylikler, altın altı beylikler son derece yaygın bir hadise. Fakat bu yerel beylerle sultan arasında bir sisile-i meratibe dayanan, karşılıklı anlaşmalarla sağlam bir şekilde tanımlanmış, sadakat ilişkilerine dayanan bir düzen kurulamamış. Hiç kurulmamış demek yanlış olur da, oturmamış, gelişmemiş.
Avrupa’yı 16. yüzyıldan sonra, hatta 13. yüzyıldan sonra benzersiz kılan, güçlü ve etkin kılan faktörler arasında, bu feodalizmin bıraktığı izler de vardır. Rönesans’a doğru miadını doldurmuş gerçi, yavaş yavaş tasfiye edilmiş. Fakat feodalizmin bıraktığı birtakım gelenekler, alışkanlıklar, emsaller, Avrupa kültürünün temelini oluşturan yerel ve bireysel özerklik fikrinin temelini oluşturmuş. Anadolu’dan farklı olarak Batı ve Orta Avrupa’nın neresine gidersen git, ilçe çapında büyük servet, büyük güç ve gösteriş arzusu sergileyen yerel egemenliklerin izlerini görürsünüz. Bu bir şatodur, bir kilisedir, dünya güzeli bir kasabadır, köprüdür, medeniyettir. Yerel bey yaptırmış bunları. Devlet de gelip bunları yıkmamış. Osmanlı Devleti ise böyle bir şey gördüğü zaman gider yıkar fırsatını bulduğunda. Çünkü oradaki herifin hanedan kurmasına tahammül edemez. Yozgat’ta Çapanoğlu’nu, Bergama’da Karaosmanoğlu’nu, Adana’da Kozanoğlu’nu, Cizre’de Bedirhan’ı, Bitlis’te Rojkan’ı yaşatmaz. Ordu gönderir, yok eder, geriye iz kalmaz.
Avrupa’daki feodal geleneğin özüdür, krala karşı, “ey kralım sana saygımız sonsuz, fakat şartlarımız şunlardır, 500 sene önce yazılmış olan şu berat da bunu kanıtlıyor. Gelemezsin. Gelirsen sana olan sadakat borcumuz ortadan kalkar” diyen anlayış.