Ezanın anlamı nedir
Samos Sürgünü (Podcast)
17 Mart 2019
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
“Bizim için ezan, Roma’nın, New York’un, Pekin’in, Tokyo’nun, Moskova’nın, Paris’in, Berlin’in ve yarım kalan hesabımız olan dünyanın fethine niyet tazelemektir. Ezan, dünyanın her yerinden mazlumların tek silahı, Tutsak ihvanın özgürlük türküsü, Çeçen mücahitlerin zafer ezgisi, ezan bu dünyanın çakılı, manevi çivisi ve tüm Müslümanların kırmızı çizgisidir” diyorlar. Ne diyorsun buna?
O bildiride sadece mazlumlar ifadesine itiraz edeceğim. Bu derece saldırgan bir politikanın, açıkça dünyaya savaş ilan eden bir politikanın mazlumluk perdesi altına gizlenmesi absürt bir şey. Bir savunma değil saldırı var burada. Onun dışında söyledikleri doğrudur.
Ezan politik bir olaydır. Bir savaş ilanıdır. Dünyayı biz ve onlar olarak bölen ve diğerinin malını, canını, ırzını ve özgürlüğünü hak gören, bunlara saldırmayı, bunları ele geçirmeyi, bunları fethetmeyi ahlaken doğru ve cazip gösteren bir zihniyetin temsilcisidir. Bir tecavüzdür ezan.
Yok müminleri ibadete davet ediyormuş, bu işin bahanesidir. Kamusal alanı işgal etmenin, fethin bir ifadesidir ezan. Mümkün olan en yüksek sesle bağırmak suretiyle bir yerin elde edilmesini, gasp edilmesini, zapt edilmesini ifade eden bir meydan okumadır. Altında yatan düşünce 1400 seneden beri budur. Bunu açıkça, tam ve doğru olarak ifade etmeleri takdir edilecek bir şey. Doğru bir şey söylüyorlar. Buna karşı tabii dünyadaki diğer herkesin savunma hakkı doğduğunu da belirtmeleri gerekirdi belki. Açık bir savaş ilanına karşı savaş ilan edilir, bundan başka bir çare yoktur. Ortak bir insanlık zeminini, ortak bir anlayış zemini yok eden, karşılıklı birinin hakkını tanımayı reddeden bir anlayış var burada. Ya onlar kazanacak ya diğerleri kazanacak, bunun başka çaresi yok. Ortak zemin yok çünkü.
Neden Diyarbakır’da ilan etmişler bunu? Bu bir devlet politikası olmalı. Tesadüfi değil Diyarbakır’da olması. Benim bildiğim kadarıyla ülkenin doğrusunda, merkezi Diyarbakır olmak üzere bütün Kürt illerinde birikmiş muazzam bir çaresizlik ve öfke var. Bir yenilgiden doğan yahut da ezilmekten ve haksızlığa uğramaktan doğan büyük bir öfke var. Bunu bir yere kanalize etmeye çalışıyorlar, ki başarılı olma şansı vardır. Bilemiyorum nereye kadar vardır ama ustaca bir hamle olduğu gerçek. Diyarbakır’da genç, işsiz ve öfkeli bir nüfus var. Bunların öfkesini PKK sempatizanlığı yerine başka bir terörist zihniyete yönlendirmeye çalışıyorlar. Daha devletin amaçlarına ve çıkarlarına uygun bir çizgiye yönlendirmeye çalışıyorlar. Başarılı olurlar mı olmazlar mı bilmiyorum ama başarılı olma ihtimalleri az değil.
Karşı taraftan çıkan sesler pek cılız geliyor. Diyorlar ki bu bir gürültü kirliliğidir. Çünkü aşırı volümle, hoparlörleri sonuna kadar açarak okunuyor. Gürültü kirliliğinden öte bir şey var oysa. Meydan okuyan bir gürültü kirliliği var. Bilinçli ve kasıtlı bir şekilde, ben sana kamusal alanı dar ediyorum diyor. Seni bana boyun eğmediğin sürece seni burada yaşatmam diyor. Kamusal alan benimdir diyor. Hava ve sokaklar ve dünya benimdir. Senin evinin penceresinden içeri tecavüz ediyorum diyor. Rahatsız ediyorum seni ve buna hakkın var ve buna karşı hiçbir şey söyleyemezsin.
Makul bir ülkede ya da dünya ile barışma iradesine sahip olan bir ülkede, vatandaşın önemli bir kısmının bunu protesto etmesi gerekir. Bunun karşısında, Kardeşim sen kim oluyorsun demesi lazım. Mecbur muyum seni dinlemeye?
İslam dünyasında birçok yer gezdim. Hiç birinde bu dozda insanın üstüne üstüne gelen, irkiltici boyutta yüksek, sonuna kadar açılmış hoparlörden ezan duymadım. Bir savaş psikozuna girmiş olan bir toplumun, ölelim veya öldürelim haleti ruhiyesi içinde bir toplumun davranış biçimi bu. Her dinin kendine göre kendi geleneklerini biraz yüksek sesle ifade etme şekilleri vardır. Kimi çan çalar, kimi Hint ülkeleri gibi günün belli saatlerinde ilahi sesleri yükselir sağdan soldan. Bunun bir terbiyeli düzeyi var. İnsanların birtakım gelenekleri sürdürmesi, inançlarını birtakım ritüellerle ifade etmeleri güzel bir şeydir. Hindistan’da günün belli saatleri, sabahın köründe uzaktan uzağa ilahi sesleri gelmeye başlar, belli belirsiz bir homurtu şeklinde. Benim hoşuma giden bir şey. Türkiye’de dahi bizim gençliğimizde hala vardı hoparlörsüz okunan yerler. Hoparlör zırıltısı olmadan, uzaktan uzağa yankılanan bir ezan sesi güzel bir şeydir. Ama bu hoparlörle okunduğu zaman, üstüne üstüne gelerek, bilhassa sesi yükselterek, taciz ettiğini bilerek ve isteyerek bağırmak açıkça meydan okumadır. Bir terbiyesizliktir, küstahlıktır, tehdittir. Bir kamusal terör vakasıdır. Ve buna karşı bir ülkede hiç kimsenin sesini çıkaramaması çok vahim bir durum.