Evlatlıkla evlenmek caiz midir
Pazar Sohbeti
19 Şubat 2023
0:00
0:00

metin

Son günlerde kamuoyunu galeyana getiren olaylardan biri de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın evlat edinenin evlatlıkla evlenmesinin dinen helal olduğuna dair verdiği fetva idi. Siz ne dersiniz bu konuda?
Gülünçlüğü elbette sizin kadar ben de görebiliyorum. Şu anda Diyanet Başkanı olan şahsın birkaç seneden beri sergilediği tutumların Cumhurbaşkanı’ndan aşağı kalır bir tarafı yok, hatta onu bile solluyor bazen.
“Akılları fikirleri hep uçkurda; bu kurum kapatılmalı veya adı işlevine uygun şekilde AKP Uçkur İşleri Müdürlüğü olarak değiştirilmeli” demiş bir arkadaş. Burada bir iki noktaya değinmek lazım. Birincisi Diyanet İşleri Başkanlığı kafadan fetva vermez. Soru gelmiş ki soruya cevap vermiş. Soru gelmeden fetva verilmez. Fetva, sorulmuş bir soruya verilen cevaptır. Demek ki halk bu konuda ısrarlı sorular sormuş ki cevap vermek mecburiyetinde hissetmişler kendilerini.
İkincisi, hiçbir fetva müessesesi şahsi fikrine yahut da ahlaki değerlerine göre cevap vermek durumunda değildir. Böyle bir yetkisi yoktur. İslam hukuku diye 1400 senede oluşturulmuş bir külliyat var. Bu külliyatın içinden cevap vermek zorunda. Vatandaş soruyor. Onlar da diyor ki İslam hukukuna göre bu sorunun cevabı bu şudur. Bunu da aklınızda tutun.
Peki niye hep uçkurla ilgili konularda konuşuyorlar? Püf noktası işte bu sorudadır.
Arkadaşlar, gerçek insanların gerçek dünyasında, uçkur işleri birinci sırada yer alır. Tüm insanlarda böyledir, bütün dünyada böyledir. Üç tane konu vardır, yüksek entelektüel mevzularla ve siyasetle uğraşmayan insanları normal hayatta ilgilendiren. 1- Uçkur işleridir. 2- Geçim işleridir. Nasıl para kazanacağım? 3- Sağlık işleridir. Bunlar ortalama insanın hayatının yüzde doksanını meşgul eden konulardır. Şimdi şöyle düşünelim. İslam hukukunun bu sorulara verdiği cevapların feci surette bayatlamış olduğu aşikar. Bir deli gömleğine hapsolmuş, kendini geliştirme yeteneğini kaybetmiş, bin sene öncesinin klişeleri içinde debelenen bir gelenekten söz ediyoruz.
Peki, aydın ve eğitimli denilen kesim, insanların temel mevzuları olan uçkur, geçim ve sağlık konularında düzgün ve anlaşılır bir şey söylüyor mu? Hadi sağlığı bir yana bırakalım, o konuda yalan yanlış da olsa bir şeyler söylüyorlar. Diğer iki konuda ne diyorlar bu insanlara? Hangi sorularına cevap vermişler? Nasıl bir yol göstermişler, 17 yaşına gelmiş, hormonları azmış ergen ve eğitimsiz gence? Kardeş, İslam’da şöyle diyorlar ama bir de olaya şu açıdan bak deyip ikna edici bir şeyler söyleyebilmişler mi? Yoksa bunlar cahil ya, bunlar sefil ya, bunlardan tiksiniyoruz diyerek atmışlar mı başlarından?
Tarih boyunca din adamlarının temel işlevlerinden biri aşk, sevda, boşanma, çocuk bakımı, karımla kavga ettim, kocamı aldattım, genç bir kız var bayılıyorum ne yapsam, ergen kızım azdı sokaklarda sürtüyor ne yapsam ve benzeri konularda insanlara yol göstermek, onlara fikir vermek, onlara ahlaki kriterler dayatmak olmuş. Bunun yanısıra, sağlam bir aile yapısının bulunduğu ortamda aile geleneği, yönlendirici bir rehber görevini üstlenmiş. Bu ikisinden öte romanlar yazılmış, destanlar yazılmış. Romanların da tarihteki meşhur destanların da başlıca konusu aşk konusudur. Cinsel hayatın milyonlarca komplikasyonu ile nasıl başa çıkılır? İnsanlar arasındaki cinsel cazibe ve nefretler ne sonuçlar doğurur? Hangi öyküleri üretir?
Bugün Türk okuryazar sınıfı bu sahada ahlaki önderlik yapabiliyor mu? Esaslı romanlar yazabiliyor mu? İnsanların ufkunu büyüten, insanlara yol gösteren destanlar yazabiliyor mu? Ne sunabiliyor ki topluma? Öyle olunca toplum da, yokluktan, 1400 sene öncesinin birtakım abuk subuk normlarına sığınmaktan başka çare bulamıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan fetva istemeyecekse kimden isteyecek? Kime soracak? Bir şey koymuş musun onun yerine? Koymamışsın. O zaman sus!
Çünkü yanlış yoldasın. Tüm varlığın, tüm kültürün, tüm psikolojin sınıfsal nefret üzerine inşa edilmiş. Türk okumuş sınıflarının en belirgin özelliği bu, toplumun büyük bir kısmını insan olarak görmemek, eve gelen temizlikçi olarak görmek. Ve özünde onların pis olduğunu düşünmek. Bunun üzerine kurulu her şey. Cumhuriyetçilik denilen şey bunun üzerine kurulmuş. Feminizm dedikleri şey A’dan Z’ye bunun üzerine kurulmuş. Covid konusundaki tavırlarının özü aynı şey, deprem konusundaki tavırlarda ana fikir hep aynı. “Ay bu pis insanlar yüzünden başımıza geliyor her şey, ölsünler evsiz kalsınlar bana ne?” Budur. Türk solunun ve Türk aydın sınıfının hayat görüşü bu cümleye sığdırılabilir.
Böyle olduğu sürece de teyzemin kızıyla aşk yaşasam ne olur, evlatlık oğlanla bir defalık şey yapsam yanar mıyım sorularını elbette Diyanet’e soracak. Başka kime sorsun ki?