Ethem Sancak neden daldan dala kondu
Pazar Sohbeti
6 Mart 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Yıllardır Tayyip Erdoğan’a övgüler düzen Ethem Sancak gençliğinde Maocuymuş. Şimdi yeniden Doğu Perinçek’in partisine dönmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ethem Sancak Erdoğan rejiminin oligarklarından biri. Erdoğan’a yönelik ölçüsüz sevgi ifadeleriyle tanınıyor. Son günlerde de Moskova'ya gidip Moskova'ya olan sevgi ve saygısını bildirmiş Ethem Bey. Tabii ki bizim muhalif sayılan basında büyük infial taşmaları olmuş, yozluğa ve yolsuzluğa dair klasik, alışılmış, ilginç olmayan yorumları art arda dizmişler.
Ben Ethem Beyi bizzat tanıma fırsatını buldum. Beraber bir tarihte uzun bir yolculuk boyunca saatlerce sohbet ettik. Kayıtsız, şartsız İslamcı çizgiye geldikten ve benim gibi sakal koyuverdikten sonra da bir kere buluşup birlikte yemek yedik. Son derece ilginç bir insan olduğu kanısına vardım. Sanırım Türkiye'de tanıdığım sayılı zeki ve geniş ufuklu insanlardan biridir. Renkli bir öyküsü var. Önce Dev-Genç üyesiydi, sonra Türkiye'de Maocu hareketin, yani Aydınlık çizgisinin baş elemanlarından biri oldu, Marksistti. Daha sonra, Türkiye'deki o dönem solcuların pek çoğu gibi, Özalcı oldu. Yani Neoliberalizmin Türkiye için, en azından kendisi için, bir kurtuluş yolu olacağı kanaatine vardı. Öyle bir dönemden geçti. 2006-7 gibi bir tarihten sonra gitgide koyulaşan bir Reisçi çizgiye girdi. Her vesileyle ailesinin Peygamber soyundan olduğunu vurgulama gereği duydu.
Şimdi bu olayın arkasındaki tutarlılığı kavramaya çalışıyorum. Zeki ve hırslı insanların tutarlı olması çok zordur. Çünkü akıl, acımasız bir sürücüdür. Akıl, insanı nereye götüreceği belli olmayan bir motor güçtür. Vakanın genel çerçevesi bu. Fakat bunun ötesinde, her şeye rağmen ben bu öyküde bir tutarlılık gördüğümü zannediyorum. Ethem Bey Siirtli Arap. Siirt'in önde gelen köklü bir ailesinden geliyor, sanırım seyyit. Bir aristokrat geçmişi var diyelim. Doğal olarak kişiliğinin de etkisiyle muhtemelen kendine Türkiye'de bir oyun alanı, bir güç alanı arayışı içinde, bu ülkenin yönetiminde söz hakkı olması gerektiğini düşünüyor, haklı olarak veya haksız olarak.
Şimdi, Türkçü ideolojinin sefil normlarına teslim olmadan, kendi kişiliğini koruyarak, Siirtli bir Arap nasıl bir hareket zemini bulabilir? Böyle düşünün hadiseyi. Birçoğumuz için 1970'lerde Maksizm bu sorunun cevabıydı. Çünkü Maksizm, Türkçü ırkçılığı aşarak ortak bir zemin oluşturmanın, ülke yönetiminde farklı etnik gruplardan insanların hak ve söz sahibi olmalarının bir platformudur. Cazip gelmişti, fakat çıkmaz bir yol olduğu anlaşıldı 1980’den sonra. Bir bakıma 1980'lerin ilkesiz Amerikancılığı da böyle bir çözüm yoluydu. Milliyetçi dışlamaları aşmanın bir yöntemidir. “Kardeşim, Türk müymüş, Arap mıymış fark etmez, para konuşur, parrraa” diyen bir anlayış 1980'lerde hakim oldu. 2000'lere geldiğimizde bu kez İslamcılık böyle bir platform sundu. Arabı yahut Kürdü yahut hatta Ermeni’yi dışlayan, ülke kaderi üzerinde üzerinde söz söyleme hakkını inkar eden Cumhuriyet ideolojisine karşı tüm vatandaşları, yahut da vatandaşların farklı bir alt kümesini, yönetimde söz sahibi kılan bir platform arayışı görüyoruz orada.
Yani adamın gençliğinde Maksist, sonra İslamcı, arada da bir dönem Özalcı olmasında bayağı tutarlı bir psikolojik itki görebiliyorum ben. Haklı mıdır, haksız mıdır değil. Yani şu anda ödüllendirilmesi mi lazım, cezalandırılması mı lazım onu tartışmıyorum şu anda. Benim tanıdığım bu son derece parlak, son derece yapıcı ve ilginç görüşleri olan kişi, neden bir tarihte Dev Genççi oldu ve bugün neden körü körüne bir başka saçma ideolojiyi savunma ihtiyacını duyuyor? Böyle düşünün, anlamaya çalışın bence.