Yanıldığını düşünüyorum. Birtakım çok ilkel toplumlarda, ya da toplumun çok dejenere tabakalarında belki erkeğin kadın üzerinde hakimiyetinin temelinde dayak yatıyor olabilir. Fakat normali bu değildir. Kadınların toplumlarda tarih boyunca bazı konularda ikinci planda olmayı kabul etmelerinin temelinde yatan olay bu değildir. Doğurganlıktır. Kadınlar çocuk doğurur ve doğurduktan sonra da yıllar boyunca çocukla beraber korunmaya muhtaçtır. Şüphesiz tek başına çocuk büyütmeyi başaranlar de var, ama onlar istisnadır. Normal koşullarda, doğuran kadın korunmaya muhtaçtır. Birisi eve yemek getirecek ki kadın da çocuğu emzirebilsin, eğer hizmetçi tutacak ekonomik koşullara sahip değilse 7/24 onunla ilgilenebilsin. Bir iki sene boyunca mutlak bağımlılıktır, fakat daha uzunca bir süre çocuğun birincil sorumluluğu kadının üzerindedir. Dolayısıyla kadın, temel ihtiyaçlarını karşılamayı taahhüt edecek birilerine muhtaçtır.

Kadın-erkek eşitsizliğinin tarih boyunca ve çok yakın döneme kadar temelinde yatan dinamik benim görebildiğim kadarıyla budur. Bu durum her alanda bir kadının itaati kabul etmesi anlamına gelmez. Belli bazı toplumsal işlevler konusunda, ev dışındaki ekonomik, yönetsel, sosyal roller konusunda ikincil bir konumu kabul etmesi sonucunu doğurur. Ev içinde egemen taraf genellikle kadındır. Çoğu geleneksel toplumda böyledir. Fakat dışarıya çıkıp ekmek kazanan ve dışarıda yuvayı ve mahalleyi ve ülkeyi ve dünyayı zalimlere karşı koruyan erkektir. Bu kas gücü üstünlüğü ile alakası olan bir şey değil. Kas gücü üstünlüğü eğer milyon yıllık evrim sürecinde oluştuysa bu işlevin bir sonucudur, sebebi değil. Yani bir taraf çocuk doğuruyor ve onun bakımının birincil sorumluluğunu üstleniyor. Emzirmeyi ve çocuğu belli bir yaşa gelinceye kadar korumayı, kollamayı, donu pislenince temizlemeyi, yarası beresi olunca üf demeyi üstleniyor. Diğer taraf ise hayvanlar gibi çalışıp bu yuvanın güvenli ve müreffeh kalmasını sağlıyor. Bunun için tahmin ediyorum ki kas gücünde artışa doğru bir evrimsel eğilim olmuştur.