Dünyanın en iyi etleri nerede yenir
Pazar Sohbeti
2 Mayıs 2021,23 Ocak 2022
0:00
0:00

metin

Şimdiye kadar yediğiniz en iyi eti nerede yediniz? Türkiye’de et kültürü yüksekmiş gibi gözükse de et tüketiminin toplum genelinde bu kadar düşük olmasının sebebi nedir?
Şimdiye kadar yediğim en iyi kuzu ve koyun etlerini Türkiye’de yedim. Gerçekten kuzu eti konusunda Türkiye iyidir. En iyi sığır etini Arjantin’de yedim, daha önce anlatmıştım. Yunanistan’da, affınıza sığınarak söyleyeyim, bir, kasaplığı bilmiyorlar, iki, sığır diye sattıkları şey başka bir şey herhalde, bir tür mamut veya timsah eti, nedir bilmiyorum ama yenilmez bir şey. Yurt dışından geliyor, Yunanistan’da sığır üretimi hemen hemen yok.
Domuz eti Yunanistan’da fena değildir, bazen bayağı iyi olabilir. Kuzu pek bilmezler. Kuzu istersen keçi verirler. Keçi de idare eder sonuçta ama bir kuzu eti değil. Kuzu konusunda Türkiye ile hiç kimse yarışamaz. Bunu kabul etmek lazım. Ya da pardon, Fas-Cezayir nasıldır, Afganistan nasıldır bilmiyorum. O yüzden büyük konuşmayayım. Türkiye de kuzuda iyidir deyip bırakayım.
Türkiye’de et tüketimi düşük çünkü berbat politikalar sonucu et çok pahalılaştı. Domuz eti gibi üretimi kolay ve ekonomik bir alternatif de akıl dışı sebeplerle devre dışı kalmış. İstanbul ve belki Ankara dışında kuzu kebap klasikleri dışında et pişirmeyi bilmezler. Hayret verici bir şeydir bu. Özellikle doğu illerinde on bin senedir davar yetiştirmişler, et yemişler, ama kırk yıl arasan ayakkabı köselesinden farkını anlayacağın bir bonfile bulamazsın.
Ama ne bileyim, Adana kebap, Urfa kebap gibi şaheserler de oranın ürünüdür, inkar edemem.
Hazır Paris’teyken “Le relais de l’entrecôte’da” yediniz mi?
Yok, yemedim. Hayatta yediğim en iyi antrikotu, bizim ufak oğlanla beraber toplam üç saat kaldığımız Arjantin’de yedim. Brezilya’dan karşıya geçer geçmez Puerto Iguazú diye bir şehir, Arjantin’in kör taşrası. Restoran da öyle rastgele girdiğimiz, sıradan bir yer. Aman Allahım nasıl bir lezzet, nasıl bir porsiyon! Servis de kusursuzdu doğrusu. Memleketin son ucundaki kasabada böyleyse başkent Buenos Aires nasıldır kim bilir hayal bile edemiyorum.
Aynı gün Paraguay’a geçtik. Paraguay’ı merak ediyordum. Çünkü hakkında hiçbir şey bilmediğim bir ülke. Hiç tahmin ettiğim gibi çıkmadı. Çok lüzumsuz bir ülke çıktı. Tam sınırda Ciudad del Este diye bir şehir var, memleketin ikinci büyük kenti. Koca şehir, bir Arap kenti. Sınır ticaretinden geçiniyorlar. Her gün Brezilya’dan muazzam bir kalabalık alışverişe geliyor. Sınırda araba kuyruğu beş kilometre uzuyor. Şehri otuz kırk katlı yalap şap gecekondu gökdelenlerle doldurmuşlar, sokaklar desen çamur batak, çöplük. Her türlü elektronik eşya, gümrüksüz parfüm, kıyafet vs. satan bir devasa şark pazarı. Esnafın tamamına yakını Suriyeli, Lübnanlı, Arap. Tabelalar İspanyolca — İngilizce — Arapça üç dilde: Kerim Abu Haci, Oscar Fadlallah, Shawarma Grill. Bir miktar Çinli de var.
Ülkenin geri kalan kısmı, her biri beş on kilometre uzunluğunda bir dizi çiftlikten ibaret. Dümdüz, sonsuz bir ova. Bir çiftlik bitiyor, öbürü başlıyor. Epey gidiyorsun, sonra başka bir çiftlik başlıyor. Böyle bir ülke. Onu da görmüş ve tanımış olduk.