Dünya olaylarına nasıl bakmalı
Pazar Sohbeti
6 Mart 2022
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Ukrayna Savaşı konusunda söyledikleriniz beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Sırf inat olsun diye ters şeyler söylüyorsunuz gibi geliyor bana.
Ben ise oldukça tutarlı olduğumu zannediyorum. Bildiğim ve bilmediğim konularda bana yol gösteren temel iki ilkeden söz edeyim size. Birincisi biraz tarih bilen, biraz insan gerçeğini tanıyan herkesin, eninde ya da sonunda kavradığı gerçektir. Güç yozlaştırır. İktidar tehlikeli bir şeydir. İktidara kavuşan insanlar, iktidardaki kadrolar, gruplar, milletler, kavimler, dirençle karşılaşmadıkları sürece insanın ruhunda var olan kötülüğü sonuna kadar açığa çıkarma eğilimine girerler. Güç ise, ancak karşı güçle dengelenir. Adalet ve özgürlüğün az da olsa toplumda tezahür etmesi için gücün dengelenmesi gerekir. Biri astığım astık, kestiğim kestik diyorsa eğer, birilerinin de, yok kardeş öyle değil, hop, dur bakalım diyecek güce ve dayanağa sahip olması gerekir. Dinsizin hakkından imansız gelir.
Gücü elinde bulundurana yaltaklanmak değil, protesto etmek ve orta parmak göstermek gerekir. Karşı taraf gücü ele geçirdiğinde muhtemelen ilkinden farksız olacaktır. İnsanlar bir mücadeleye, bir siyasi kavgaya birtakım fikirlerle, projelerle, ideallerle girerler. Fakat gücü ele geçirdikleri zaman zorbaya dönüşürler. İnsanın fıtratında bulunan kötülüğü güçleriyle orantılı olarak ortalığa kusmaya başlarlar. O yüzden birinci ilke: Güçlüden yana taraf olmayacaksın. Her zaman öbür taraftan yana olacaksın. Bu bir.
Türkiye'de mesela Kürt mücadelesi konusundaki tavrımın da altında yatan temel bakış açısı budur. Zorbaya karşı direnenden yana olacaksın. Bileceksin ki, o direnen de yarın olur ki gücün sahibi olursa, ilkinden çok farklı bir şey yapmayacaktır. Fakat o gün gelinceye dek destekleyeceksin. Dinamik bir süreç diyoruz bunun adına.
İkincisi: Güçlünün propagandasına boyun eğmeyeceksin. Herkes Mersin'e gidiyorsa tersine gitmek yalnız bir tercih değil, bir ödevdir. İnsani bir görevdir, tarihi bir görevdir. Toplumlar ortak bir hırsın, ortak bir inancın, ortak bir nefretin çevresinde birleştikleri zaman korkunç şeyler yaparlar. İnsanları zapturapt altında tutan hukuki, ahlaki, psikolojik bariyerler aşılır ve her türlü kötülük mübah hale gelir. O yüzden olaylara uzaktan bakmayı bileceksin. Olaylara her zaman yabancının bakış açısıyla bakmayı deneyeceksin. Bu sayede günün sonunda kalabalığın ağzından salya saçarak ve zevkle işlediği suçlardan nefsini bir nebze olsun koruma imkanını bulursun.
Bugün Batı dünyasında gördüğümüz trend bir toplu çıldırma hadisesidir. Bir toplu nefret şölenine dönüşmektedir. 1933'ün, 38'in Almanya'sına feci surette benzeyen bir süreç yaşıyoruz. Bugün Rus olduğu için Dostoyevski'yi ya da Çaykovski’yi yasaklamayı mübah gören anlayışın yarın hangi noktaya evrileceği bellidir. Bilfiil yasaklamaları gerekmiyor, bunun tartışılması bile, bunun savunulması bile bir şeylerin zembereğinin çıktığının kanıtıdır. Büyük bir hızla 1930'ları aratacak bir faşizme doğru gidiyoruz.
Kamu söylemi alanının yani insanların dünya çapında toplum yönetimini tartıştıkları platformların önce özel şirketler tarafından ele geçirilmesi, ve sonra bu şirketlerin aslında özel değil, Amerikan devletinin yan kuruluşu olduklarının ortaya çıkması ve tamamıyla keyfi bir şekilde istedikleri görüşü ve istedikleri fikri yasaklayabilecek duruma gelmeleri bir felakettir. Korkunç bir şeydir. Faşizmin ta kendisidir bu. Ve bunu yaşıyoruz. Rusya'nın kredi kartlarının bir günde iptal edilmesi demek, açıkça bir kere savaştır, savaş ilanıdır. Devlet iktidarının, kontrolsüz bir şekilde ve kamuoyunun büyük alkışları arasında azgınlaşması hadisesiyle karşı karşıyayız. 140 milyon insanın tek hamlede aç bırakılması, modern hayatın temel gereklerini karşılayamaz hale getirilmesi hedefleniyor. Bununla mücadele etmek gerekir.
Şu anda yaşadığımız olay artık bir Ukrayna savaşı değildir. Rusya'nın saldırgan olduğu, Ukrayna'nın sözde mazlum olduğu bir savaş yok ortada. Daha büyük bir savaş yaşanıyor. Son bir haftade yaptırım başlığı altında yapılanlar, tarihin her aşamasında, nerede olursa olsun, açık savaş ilanıdır. Rus bireylerin mallarına el konması, banka hesaplarına el konması, yatlarına el konması, Rusya'yı aç bırakmak için her türlü hukuka meydan okunması, bunlar savaş eylemleridir. Bir savaş başlatılmıştır. Zannetmeyin ki bu savaş geçen hafta Rusya ordusunu Ukrayna'ya sevk etti diye başladı. Bu savaş 2014 yılında Amerika tarafından planlanmış, tasarlanmış ve örgütlenmiş bir darbeyle Ukrayna NATO güçleri tarafından işgal edildiğinde başladı. Bu savaş esasen 1997’de NATO Polonya’yı ele geçirmeye karar verdiği günden itibaren hazırlandı. 26 yıldır hazırlıyorlar, kışkırtıyorlar. Kafesteki ayıyı 26 yıldır adım adım köşeye sıkıştırıyorlar, sopalarla dürtüyorlar, ilk pençeyi atmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bir müddet Ukrayna’da yıprandıktan sonra Rusya’yı kolayca yutabileceklerini hesaplıyorlar.
Sonu iyi olur diye umalım.