Doğu Karadeniz’de kimler yaşar
Pazar Sohbeti
5 Aralık 2021
0:00
0:00

metin

Doğu Karadeniz’in etnik yapısı nedir? Doğu Karadenizler niçin çok Türk milliyetçiliği yaparlar?
Doğu Karadeniz’in etnik yapısı karışıktır. Dünyanın her yerinde çok dağlık, ulaşımı güç ülkelerin tipik özelliğidir bu. Her vadide, dağın her kıvrımında ayrı bir dil konuşulur, ayrı bir millet yaşar. İsviçre böyledir. Kafkas Dağları bir uçtan öbür uca kadar böyledir. Himalaya’ların güney yüzü böyledir.
Batıdan başlayalım isterseniz. Giresun’dan Vakfıkebir’e kadar olan kısımda Çepni adı verilen zümrenin hakim olduğu söylenir. Çepni adı verilen bir Türk boyu, yahut boy demeyelim de belki toplama bir grup, yörenin Türklerce fethinden epey önce, belki 13. yüzyılda bu taraflara yerleşmiş. Yakın zamanlara dek Aleviymişler. Şimdi o geleneği büyük ölçüde terk etmiş görünüyorlar. Türklükleriyle iftihar ediyorlar. Gerçi son zamanlarda Çepnilik iddia edenlerin pek büyük bir kısmının ideolojik inanç ya da kültürel etkileşim nedeniyle bu sıfatı benimsediğini söylemek çok yanlış olmaz.
Akçaabat’tan Rize’nin hemen doğusunda Çayeli’te kadar olan bölgede köy adlarının hemen hemen istisnasız hepsi Rumcadır. Yalnız köyler değil, mahalleler, dereler, tepeler, kayalar, çayırlar, otlaklar, mağaralar, köprüler, çiftlikler de Rumca adlara sahiptir. Buraların halkı öteden beri Rum’du. 1463’teki Osmanlı fethinden sonra, 20. yüzyıla dek devam eden bir süreçte peyderpey Müslümanlaşıp Türkleşmişler. Trabzon şehir içi tabii karışıktır, Osmanlı kente zaman zaman çeşitli grupları iskan etmiş. Fakat kırsal bölgeyi biraz tanırsanız bilirsiniz ki bu coğrafyaya dışarıdan insan gelip yerleşmesi pek zordur. Dışarıdan geleni yaşatacak atıl arazi yoktur. Yörenin çetin doğa koşullarına intibak etmek de yabancı için kolay bir şey değildir. O yüzden bölge halkının biz Maraş’tan geldik, Horasan’dan geldik, Kıpçak Türklerinden geldik gibi söylencelerini mitoloji boyutunda değerlendirmek daha doğru olur.
Birkaç yerde, Çaykara ilçesinde, Maçka’da, yakın geçmişe dek Tonya’nın köylerinde Müslüman olan fakat Rumca konuşan gruplar vardı, halen de özellikle Çaykara’da yaygındır aile içinde Rumca konuşanlar. Yine aynı bölgede bir başka unsur, 17. ve 18. yüzyıllarda Hemşin’den göçen Hemşinlilerdir. Sürmene ve Araklı’da, bir de Çayeli’nin bazı vadilerinde var Hemşinli yerleşimleri bildiğim kadarıyla.
Rum isimli köyler bölgesi Çayeli’nde biter. Çayeli’nin doğusunda sahil kesimi Laz’dır. Lazlar Gürcüce ile akraba bir dil konuşan ayrı bir millet. Beş ilçede toplanmıştır Türkiye’nin Laz nüfusu, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa.
Bu sahilin sırtındaki dağlarda ise Hemşinliler yaşar. Hemşinliler aslen Ermenidir. Bu husus 20. yüzyıl başına dek Türk ve yabancı her türlü kaynakta açıkça ve ayrıntılı olarak belirtilir. Ancak son bir iki kuşakta, belki bir tür savunma refleksiyle geçmişlerini inkar etme eğilimi ağır basmıştır. 17. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş Müslüman olmuşlar. Birçoğu, öyle anlaşılıyor ki, 19. yüzyıl sonlarına dek Müslümanlıkla Hristiyanlık arasında ikircikli bir yerde durmuşlar. Göçtükleri yerlerde hangi seçenek daha fazla sosyal ve ekonomik fırsat kapısı açıyorsa o tarafa meyletmişler. Çok büyük sayılar halinde Erzurum tarafına, Sürmene’ye, Ordu’ya, Çarşamba’ya, İzmit köylerine, Rusya’ya, Abhazya’ya göçmüşler. Rize Hemşinlileri günümüzde Türkçe konuşur, başka dil bilmezler. Hopa sırtı ile Kemalpaşa ilçesindeki Hemşinliler ise halen kendilerine özgü bir Ermenice lehçesini korurlar.
Bölgenin neden son yıllarda müfrit bir Türkçülük cereyanına kapıldığı sorusuna gelince, bunun cevabı bence geçmişle ilgili bir şey değil. Cevabı Türkiye Cumhuriyeti devletinin bölgede yürüttüğü propaganda ve örgütlenme çalışmalarında aramak daha doğru olur. Devlet güdümündeki bazı örgütlerin neden orayı pilot bölge seçtiği konusunda çeşitli sebepler ileri sürülebilir. Spekülasyona girmek istemiyorum. Bölgedeki etnik kargaşadan doğacak olası sıkıntıları, olası belirsizlikleri gidermek için bu bölgeye milliyetçilik ve din gazı pompalanmalıdır diye düşünmüş olabilirler, bilemem. Ama Trabzon gibi bir yerde ya Türkiye’nin herhangi bir yerinde buna benzer hormonlu milliyetçilik hadiseleri ortaya çıktığında, bölgenin gençleri durup dururken abartılı bir milliyetçilik sevdasına düştüğünde, bunun temelini sosyolojide değil örgütlenme çalışmalarında aramak daha doğru olur sanıyorum.