Diktatörler nasıl def edilir
Pazar Sohbeti
9 Mayıs 2021
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Diktatörler ileride yargılanmaktan korktukları için vites arttırıp duruyor. Bu adamlara istediklerini versek kurtulur muyuz?
Diktatörlerden ve padişahlardan asgari hasarla kurtulmanın yolu tabii ki bu insanlarla oturup konuşmaktır. Verelim sana bir şeyler, yakamızdan düş. Napolyon’a Elba adasını vermişler. Yenildin, bittin, tükendin, ama sen tehlikeli adamsın. Al sana ufak bir ada verelim, o adayı yönet bari demişler. O şekilde gitmeye razı etmişler.
Sonuçta işlememiş tabii. Çünkü diktatörün hedefi para, servet, saray, mülk değil ki? Milyonları yönetmek. Karar vermek. Memleketin en güçlü insanlarını iradesine ram etmek. Verdiğin kararlara on binlerce, milyonlarca insanın uyduğunu, emredersin reis deyip koşturduğunu görmek. Bu insan oğlunun, özellikle büyük hırslara sahip olan bir insan oğlunun ulaşabileceği en yüksek mertebedir. Ve bizzat tanımı gereği, başka birinin elinden alınabilecek bir mertebe değildir. Çünkü başkası bunları sana ihsan ediyorsa o başkası senden daha güçlü demektir. Daha alacağın yol kalmıştır.
Yani para nedir ki? Para ancak iktidara hizmet ettiği sürece bir anlam ifade eder. Yoksa sarayında sekiz tane yüzme havuzu olmuş, yahut lazımlığın 24 ayar altın kaplama olmuş ne olacak? Öyle de sıçıyorsun, böyle de sıçıyorsun. Kaç tane havuza girebilirsin bir günde? Servet değil başka bir şey arıyor bu insanlar. İktidar istiyorlar. Bu da bir iptiladır, bir hastalıktır. Ve iktidarın yüksek mevkilerine gelmiş bir insanın bundan vazgeçmesi vakasına çok ender rastlanır.
Tarihte bunun taş çatlasa bir elin parmakları kadar örneği vardır. İktidarın en zirvesine ulaştıktan sonra yeter bana bu kadar deyip çekilen, hatırlayabildiğim en meşhur örnek Roma İmparatoru Diokletianus. 285 yılından 305 yılına kadar alemlerin imparatoru olmuş. Muazzam işler yapmış. İmparatorluğun idari yapısını sıfırdan tasarlamış, Hristiyanlık denilen siyasi kanseri kökünden sökmek için büyük mücadeleye girmiş, İranlıları yenmiş. Baştan söylemiş yirmi yılın sonunda ben ayrılacağım diye. Yirmi yılın sonuna gelindiğinde de, reis sensiz biz ne yaparız diye ağlaşanların gözünün yaşına bakmadan hadi bana eyvallah, vaktiyle söylemiştim size deyip, doğum yeri olan Dalmaçya sahillerine çekilmiş. Şimdi Split kentinin bulunduğu yerde, tarihin o güne dek görülmüş en görkemli sarayını yaptırıp oraya kapanmış. Bugünkü Split kasabası o sarayın içindedir. Yani saray kompleksinden koskoca bir kasaba çıkarmışlar. Koridorları sokak olmuş, avluları meydan olmuş, öyle bir şey. Oraya kapandıktan sonra da 20 küsur sene yaşamış. Memleket bir sürü badireden geçtikçe gelip yalvarmışlar, bir akıl ver bize diye. İstifini bozmamış. Hayattaki başlıca davası olan Hristiyanlığı yok etme davası çöküp, İznik’te o dini fiilen imparatorluğun resmi dini ilan ettiklerinde bile, bildiğimiz kadarıyla, tınmamış. Rahatına bakmış.
İnsanlık tarihinde az rastlanan hadiselerdendir. Bizde Şarlken diye geçen Alman İmparatoru ve İspanya Kralı 5. Karlos var belki. Yaşamının son döneminde canı sıkılmış, kırk yıl padişahlık yeter deyip manastıra çekilmiş, kendini ibadete vermiş. Hindistan’da imparatorluk kuran Çandragupta Maurya da bir yerden sonra derviş olup inzivaya çekilmiş, hatta açlıktan ölmüş denir, ama işin o kısmı biraz efsane sanırım.
Şimdi bu çağda A- manastıra çekilme opisyonu yok, çünkü öyle bir şey kalmadı. B- Derviş olup dilenmeye kalksan polis tutar götürür, eskiden padişahtı bu adam diye gözünün yaşına bakmazlar. C- Gidip bir şehri alıp, burası benim, burada saray yapacağım da diyemiyorsun, çünkü çok sıkıştı dünya. O yüzden ölümden başka bir çaresi görünmüyor.
Bahama Adaları belki bir çözüm olabilir, onu düşünmeli.