Demokrasiye hala inanıyor muyuz
Pazar Sohbeti
15 Ocak 2023
0:00
0:00

metin

Demokrasiye hala inanıyor musunuz?
Demokrasi eğer tüm bireylerin, hangi sınıfa mensup olursa olsun, fakir veya zengin ayrımı olmaksızın bir onuru olduğuna ve bu onurun korunması gerektiğine, en cahil saydığın insanın dahi söyleyecek bir sözü olduğuna inanmak ise, canı gönülden, tüm varlığımla demokrasiye inanıyorum.
Parlamento, siyasi partiler ve seçim şeklinde, 1945’den sonra batı dünyasında norm haline gelen kurumsal yapının ise miadını doldurduğunu düşünüyorum. Eğer demokrasiden kastınız bugünkü Amerika’nın, Fransa’nın, Almanya’nın teorik olarak uyguladığı rejim ise, yok artık öyle bir şey. Yürümüyor.
Demokrasi kelimesinin artık kullanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çok kirletilmiş bir kelimedir. Siyasi kararlar oy çokluğuyla alınır, başka türlü alınmaz şeklindeki inancın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Kalabalıkların çok kolay manipüle edilebildiğini ve manipüle edilmiş kalabalıklar aracılığıyla yönetmenin doğru bir şey olmadığını sanıyorum. Buna karşılık, makam ve mevkiinden bağımsız olarak, zenginlik ve fakirliğinden, eğitiminden veya cahilliğinden bağımsız olarak, tüm insanların ortak ve temel bir onura sahip olduğunu ve her birinin de kamu diyaloguna katılacak bir sözü olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda bir ideal olarak, bir hedef olarak, demokrasinin değerli bir fikir olduğunu düşünüyorum.
Yıllarca Şirince’de, daha sonra cezaevinde her sınıf ve kesimden insanlarla muhatap olma fırsatını buldum. Şirince’deyken bir yandan memleketin ve dünyanın sayılı kültürlü insanlarıyla, yönetici kadrolarıyla konuşurken, bir yandan da her allahın günü, günümün bir iki saatini Selçuk Sanayi Çarşısında marangozlarla, tamircilerle, demircilerle geçirdim. Her gün inşaatta bizim 20-30 tane Kürt ve Egeli işçiyle sohbet etmeyi, 5 dakika bile olsa sohbet etmeyi önemsedim. Onlarla birlikte yemek yemeğe vakit ayırdım. Şunu gördüm ki, zeka seviyesi açısından ve toplumsal olayları ve insan olaylarını algılama biçimi açısından, bu farklı grupların hepsinin de son derece değerli, son derece ilginç, son derece dürüst bakış açıları vardır. Fikirlerini organize bir bütün şeklinde ifade etmek, tüm idari sonuçlarını idrak etmek konusunda şüphesiz eksikleri vardır. Fakat temel birtakım ahlaki verileri net olarak kavramak ve ifade etmek konusunda en kültürlüsü ile en cahili arasında çok fark yoktur. Fark varsa eğer, cahilden yanadır. Cahiller daha iyi algılayabiliyor bazı şeyleri. Özellikle Türkiye gibi eğitimin bir cahilleştirme operasyonundan ibaret olduğu bir ülkede bu fark çok belirgin. O yüzden özellikle bugünün dünyasında, ‘benim diplomam var, dolayısıyla benim fikirlerim dağdaki çobandan üstündür’ varsayımı üzerine kurulu olan bakış açıları bana çok aptalca geliyor.
Günümüzde kamu yönetimi metodu olarak demokrasinin bir sahtekarlıktan ibaret olduğu kanısını taşıyorum. Bu fikir taa Yanlış Cumhuriyet’i yazdığım dönemden itibaren kafamda ufak ufak şekillenmeye başlamıştı, fakat net olarak algılamam son üç beş senedir. Devletleri devasalaşmış bürokrasiler yönetiyor. Ülke yönetiminin en temel boyutlarından biri olan güvenlik yönetimi alanında, askeriyenin, istihbarat örgütlerinin, polisin, siyasi makama hesap vermek gibi bir yükümlülüğü kalmadı artık. Tamamen kendi içine kapalı, kendi kurallarına ve tercihlerine göre hareket eden mekanizmalar bunlar. Kamu yönetiminin çok önemli bir boyutu olan para yönetimi konusunda siyasi erkin çok az etkisi var artık. Finans yönetimi tamamen özerk bir alanda, merkez bankaları ve uluslararası para kuruluşları tarafından yönlendirilen bir oyun. Dolayısıyla senin oy verip seçtiğin ya da seçtiğini zannettiğin siyasi kadroların oyun sahası aşırı derecede kısıtlandı. Ülke yönetimini oluşturan spektrum yüz parçaysa, siyasi iktidar bunlardan bir iki tanesini ancak yönlendirebiliyor. Bunun ötesinde bir yetkisi yok, gücü yok.
ABD’de, ki Türkiye de bunun bir küçük kopyasıdır, her sene şunu yapıyorlar. Yıl sonuna birkaç gün kala, Aralık ayı içinde, inanılmaz sayıda detay içeren 14 bin sayfalık bir torba yasa getiriyor masaya. İşin uzmanı değilsen, bu 14.000 sayfadaki maddelerin neye yaradığına, kime hizmet ettiğine, ne sonuçları olacağına dair en ufak bir fikir yürütmene imkan yok. Bilmiyorsun çünkü. Uzman dahi olsan bir ikisine ancak gücün yeter. Mecliste bunu paket olarak onaylanmasını istiyorlar. Meclis de bunu paket olarak onaylıyor. Bitti. Parlamentonun fonksiyonu bundan ibaret.
Seçimlerde lider seçtiğini zannediyorsun, ülkeyi kimin yöneteceğini seçiyorsun. Hiç öyle değil. Siyasi kadronun başında, cumhurbaşkanı, başbakan ya da bakan olacak olan kişileri dünyanın hiçbir yerinde oy belirlemiyor. İttifaklar belirliyor. Siyasi partiler içinde ve siyasi partiler arasında, seçimden önceki dönemde yapılan ve içyüzü hakkında hiçbir fikir sahibi olmadığın pazarlıklarla belirleniyor kimin hangi konuda görünürde söz sahibi olacağı. Biraz olsun söz sahibi oldukları tek bir şey var, birtakım kamu ihaleleri Ahmet’e mi verilecek, Mehmet’e mi verilecek? Şu partinin adamlarına mı verilecek, bu partinin adamlarına mı verilecek? Bunun dışında hükümetlerin ciddi bir işlevi kalmadı. Bürokrasiler yönetiyor ülkeyi. İstihbarat örgütleri yönetiyor, bankalar yönetiyor, uluslararası kuruluşlar yönetiyor. Hatta son üç yılda gördüğümüz gibi tıp endüstrisinin egemenleri ve, onun üzerinde, Sağlık Bakanlığı teşkilatına emir veren, esas itibariyle Amerika kaynaklı kuruluşlar belirliyor bir ülkenin nasıl yönetileceğini.
O yüzden demokrasiye hala inanıyor musunuz sorusu bence feyk bir soru. Var mı öyle bir şey ki inanalım?