Cumhuriyet ne değildir
Blog
1 Kasım 2023
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Cumhuriyet, devlet başkanlığı makamının bir hanedana tahsis <break time="0.5s" /> ““EDİLMEMESİ”” <break time="0.5s" /> demektir. Başkaca pratik bir anlamı yoktur. Devlet başkanlığı makamı ortadan kalkmaz; yerine “halk” yahut “ulus” gibi soyut bir heyet geçmez. Devlet başkanının yetki ve güçlerinin eskiye oranla azalması gibi bir sonuç doğurması da şart değildir. Aksine, örneklerin pek çoğunda devlet başkanının yetki ve güçleri cumhuriyetle beraber artmıştır. Bkz. Lenin-Stalin, Hitler, Atatürk, Mao, Humeyni, Kaddafi, Simon Bolivar, Etiyopya’da Derg, Kamboçya’da Kmer Ruj, vesaire.
Monarşilerde halkın ve yönetici kadroların büyük bir bölümü hükümdara abartılı sadakat, biat, kulluk ifadeleriyle bağlılık arzederler. Bu nedenle, monarşinin bir tür kulluk/kölelik düzeni olduğu fikri bazılarınca savunulmuştur. Oysa birçok cumhuriyette de devlet başkanına, tıpkı monarşilerde olduğu gibi abartılı biat ifadeleriyle bağlılık arzedilir. Devlet başkanının çok güçlü olmadığı cumhuriyetlerde ise, aynı bağlılık ve tapınma duyguları, soyut bir varlık olarak düşünülen Devlet’e ve onun simgelerine yöneltilir. Kulluk/kölelik eğilimi açısından, ikisi arasında pratikte herhangi bir fark yoktur. İnsanlar cumhuriyet rejiminde monarşilerden daha az kul değildir; sadece kulluğun objesi değişmiştir.
Cumhuriyetlerde egemenliğin “halk” adı verilen soyut topluluğa geçtiği iddia edilmiştir. Rousseau’nun insanlığa armağan ettiği bu fantezi, özellikle I. Dünya Savaşı’nı izleyen devrimler döneminde, cumhuriyet fikrinin kazandığı cazibenin başlıca kaynağı olmuştur. Oysa cumhuriyet rejiminde farklı olan tek şey, egemenlik makamına prensip olarak halktan birinin gelebilmesidir. Egemenlik “halka” değil, halktan çıkan birine — veya bir zümreye, kadroya, partiye — geçmiştir. “Halk” ile egemen arasındaki ilişkide değişen bir şey genellikle yoktur.
Yirminci yüzyılda cumhuriyet rejimlerinin rağbet kazanmasına paralel olarak, hemen her toplumda yukarıya hareketlilik (yani “upward mobility”) trendinde artış olmuştur. Okuryazarlık, şehirlilik, meslek sahipliği oranları dramatik olarak artmıştır. Ancak bu gelişmenin cumhuriyet rejiminin varlığı veya yokluğuyla bir ilgisi yoktur. Aynı trendler, cumhuriyet olsun monarşi olsun, tüm ülkelerde görülmüştür. Esasen Devletin görev alanlarının tarihte benzeri görülmemiş oranda genişlemesiyle, ekonominin büyümesiyle, ulaşım ve iletişim imkanlarının artmasıyla ilgilidir. Monarşik rejimi koruyan İspanya, Japonya, Tayland, Fas, Ürdün, Suudi Arabistan, Nepal gibi ülkelerin, 1967’ye dek monarşi ile yönetilen Yunanistan’ın, 1978’e dek monarşi olan İran’ın mobilite artışı ile cumhuriyetle yönetilen ülkelerinki arasında anlamlı bir korelasyon kurulamaz.
Bu söylediklerimden, cumhuriyetin kötü bir yönetim şekli olduğu sonucu çıkmaz. Türkiye’nin veya başka ülkelerin cumhuriyetten vazgeçmesi gerektiği sonucu da çıkmaz. Ancak cumhuriyet rejimini yüceltmeyi amaçlayan bazı yaygın argümanların geçersiz olduğu sonucu çıkar.