Çok eşlilik kanunla önlenir mi
Pazar Sohbeti
25 Temmuz 2021
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Çok eşlilik konusunda ne düşünüyorsunuz? İnsanoğlunun doğasında yok mudur çok eşlilik?
İnsanoğlunun doğasında tek eşlilik kadar çok eşlilik de vardır demek gerekiyor. Çünkü her ikisi de var. Bir de, insanoğlunun doğası diye genellemeden önce insan dişisinin doğasıyla, insan erkeğinin doğasının farklı olduğu kabul etmek ve bunu iyice içine sindirmek lazım. Çünkü, istediğin kadar kadın erkek eşittir diye cart curt et, temel bir gerçek var. Kadınlar çocuk doğuruyor, erkekler doğurmuyor. Çok derin, hayati bir farktır bu. Bunun iki cinsin cinsel yönelimlerinde, cinsel içgüdülerinde etkisi olmadığını düşünmek için sanırım ergen zekasından öteye geçememiş olmak lazım.
Kadın açısından cinsel birleşmenin son derece riskli sonuçları vardır. Hayatını değiştirebilecek bir olaydır. Beş dakikalık zevk için hayatın kayar. Çocuk sahibi olursun. Çocuk sahibi olduğun zaman bunun bir sorumluluğu vardır. İki sene boyunca veya daha uzun süreyle hayatını özgürce yaşayamaman, geçimini kolay kolay sağlayamaman gibi sonuçları vardır. Yani büyük bir yatırımdır. Bu yatırımın dikkatli yapılması gerektir. Bu yatırımın sana hamilelik ve emzirme döneminde destek olabilecek, seni koruyabilecek kişilerle birlikte yapılması gerekir. O kişi de rastgele biri olamaz. Genetik ve içgüdüsel sebeplerle dölünü koruma kaygısına sahip biri olması gerekir, yoksa üç gün sonra sıkılır, çıkar gider, ortada kalırsın.
Erkekler açısından ise cinsel birleşme eylemi palavradan bir şeydir. Erkeklerin temel içgüdüsü, pek çok memeli hayvanda olduğu gibi, mümkün olduğunca geniş bir sahaya döl bırakmaktır. Tabii, sadece bu değildir erkek içgüdüsü. Aynı zamanda tabii ki erkeklerde de doğacak dölün bakımı, korunması ve geleceğinin sağlanması bir ihtiyaçtır. Hayat boyu huzurlu bir yuva sahibi olmak bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla birbiriyle çelişen etkiler var. Fakat şunu biliyoruz ki, tarihin her aşamasında, her toplumda, ahlaki standartlar ne olursa olsun, erkekler fırsat buldukça poligamiye yönelirler. Bunun aksini iddia edenler tıraşla vakit geçiriyorlar.
Şimdi, çelişen dinamikleri nasıl bir toplumsal düzene bağlarsın? Bunu, kadınları ve özellikle çocukları mağdur etmeyecek şekilde, nasıl bir istikrarlı, hukuken güvenli, sağlam bir toplumsal antlaşmaya raptedersin?
Bildiğimiz bir şey var. Kanunları değiştirmekle elde edilebilecek sonuç pek sınırlı. İslam dünyasında biliyorsunuz erkeklerin azami dört tane olmak üzere, bakabilecekleri sayıda eş alma hakkı var, eğer peygamber değilsen. Alen Duben ve Cem Behar’ın 19. yüzyılda İstanbul’un hane istatistikleri üzerine yaptığı araştırmayı okuyun bence. Şu sonuca varmışlar. 19. yüzyıl İstanbul’unda iki eşli erkek oranı yüzde üç dört arasında. Üç eşli olanlar yüzde yarım civarında bir rakam tutuyor. Kanunen serbest olduğu halde. Diğer yandan şunu biliyoruz. Fırat’ın doğusunda kalan ülkelerde, yani Kürt veya Arap nüfusu olan yerlerde çok eşlilik geçmişte son derece yaygın bir hadise idi, şimdi de aynı derecede yaygın. İstanbul ve Batı Türkiye’de çok eşlilik oranları 150 sene öncesine oranla pek değişmemiş. Doğuda da değişmemiş. Fırat’ın doğusunda ve güneyinde çok eşlilik hala yaygın, Fırat’ın batısında ve İstanbul’da eskiden yaygın değildi, hala yaygın değil.
Peki, Cumhuriyetimizin çok evlilik yasağının etkisi ne olmuş? Etkisi olmuş mu? Evet, çok önemli bir etkisi olmuş. Hayati bir etkisi olmuş. Medeni Kanunla, çok evliliğin hukuki zeminini ortadan kaldırdığın zaman elde ettiğin bir tane kayda değer sonuç var. O da ikinci ve daha sonraki eşlerin hukuki güvencelerini ortadan kaldırmaktır. Yani, miras hakkı, nafaka hakkı, çocukların velayeti gibi konularda ikinci ve daha sonraki sürekli cinsel beraberliklerin hiçbir hukuki karşılığı yok. Devlet bunları tanımaz. Bu birlikteliklerden doğan hukuki sorunlara devletin mahkemeleri bakmaz. Sonraki eşler hukuken hiç hükmündedir.
İnsanlar Medeni Kanun çıktı diye ikinci eş almaktan vazgeçmezler, unutun onu. Tipik bürokrat hezeyanıdır o. Çünkü bürokratların böyledir zihinsel dünyaları. Bürokrasinin bakış açısı budur. Kanun koyarsın, insanlar kanunlara uyarlar. Hakikat kanunlarla düzenlenir. Peki, uymazlarsa ne olacak? O noktada iflas eder bürokratın aklı. Polis marifetiyle yasaklarsın, hapse atarsın. Başka ne yapabilirsin ki? Kanunlar, hakikatin düzenleyicisidir diyen zihniyetle nasıl başa çıkılır?
Sonuç olarak, Kürt illerinde ve Suriye, Muriye, o taraflarda, çok radikal, derin bir toplumsal problemle karşı karşıyasınız. Adam birisiyle evleniyor, bir süre sonra o eskiyor, yenisini almak istiyor. Yaygın bir alışkanlık, toplumda kabul gören bir davranış, binlerce yıldan gelen bir töre. İslamla gelen bir şey değil, çok öncesine dayanan bir töre. İkinci aldığı eşinin bu sözleşmeden, bu nikah eyleminden doğan, mahkemede savunabileceği hiçbir hakkı yok. Yarın öbür gün adam kadını sokağa atarsa yapabileceği bir şey yok. Öldüğünde mirasından pay alamıyor. Şirket kurduğunda, senin çocuklarınla öbür kadının çocuklarının hakları eşit olmuyor. Felaket bir durum.
Elbette toplum böyle bir durumda kendi çözümlerini üretir. Türkiye’nin güneydoğusunda medrese eğitimi sizce neden hala bu kadar yaygın günümüzde? Temel nedeni budur. Bir toplumsal fenomen var, bir olgu var ortada ve devletin hukuku bu durumla başa çıkmaktan aciz, bariz birtakım haksızlıklar doğuruyor. O zaman ne yapacaksın? Bu konuda mevcut gelişkin bir hukuki külliyatı olan, bir literatürü olan, çeşitli zor ve karmaşık hukuki durumlarda emsaller üzerinden akıl yürütme geleneği olan bir kültürün okullarını sürdürürsün, hocalarını eğitmeye devam edersin, ki insanlar yarın öbür gün kuma olan ikinci eşlerini sokağa attıklarında buna müdahale edebilecek, buna tedbirler getirebilecek, evladım böyle olmaz, sökül bakalım paraları diyebilecek otoriteye ve hukuk bilgisine sahip bir kurumsal yapı bulunsun.