Çocuklara kaç yaşında ateizm öğretmeli
Pazar Sohbeti
6 Kasım 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Sizce ateizm bir insana küçük yaşlardan itibaren mi verilmelidir? Sonradan mı edinilmelidir? Çocuk yetiştirme bağlamında, erken dönemde belirli ölçüde geleneksel din kaideleriyle yetiştirip, bu esnada da dinin kimlik oluşturma, üst bir ahlak yasası tesis etme, aile ve cemaat bağları tesis etme, bir amaca yönelik kural ve rutin oluşturma gibi bütün nimetlerinden istifade edip, aslında tanrı, yaratılış vesaire gibi öykülerin tamamen uydurma hikayeler olduğunu hissettirmek, sorular sormasını sağlayarak olgunlaştırmak makul bir strateji olabilir mi?
Bu kadar güzel ifade edildiğini hiç görmemiştim, yüzde yüz katılıyorum buna. Dinin bir sosyalleştirme fonksiyonu var ve içinde yaşadığın toplumun ortak masallarını, ortak değerlerini, ortak mitlerini barındırma ve taşıma boyutu var. Bunun yanı sıra insanın ailesine ve ecdadına saygı göstermesi iyi bir şeydir. O ecdat iyi miydi, kötü müydü, Allah’ın cahil köylüsü müydü, bunlar bir yana. Fakat kendi bireysel yalnızlığından başka bir şeylere de insanın sırtını vermesi, ailesinin ve geçmişinin, veya içinde yetiştiği toplum kesiminin ortak anılarına, ortak simgelerine ve ortak geçmişine saygı göstermesi bence mühim. Kişiliği güçlendiren bir şey.
Sonra, 13-14 yaşına gelince genç bir insanın farkına varması lazım ki bunlar gerçek hikayeler değil, bunlar birer masal. Ben 10 veya 11 yaşındayken ulaştım oraya. İlkokul dördüncü sınıftaydım. Babam akılcı biriydi, fakat annem, anneannemler dindardı. Katolik din adamlarının yönettiği bir ilkokula gittim. Dolayısıyla dinin temel bilgilerinden, törelerinden, geleneklerinden, ibadetlerinden haberdar olarak yetiştim.
Sonra bir gün düşündüm. Bu kadar saçma bir hikaye olamaz, yok böyle bir şey. Allah denilen her neyse, herhangi bir gücü yok. Benim aklıma hakim olamıyor, dünyaya hakim olamıyor. Hiç! Varsa bile aciz bir ihtiyardır, kale almaya değmez. Bu fikre kapıldım ve Allah’a bin şükür o zamandan beri de bu fikrimi değiştirme gereği duymadım. Fakat o altyapıya sahip olmak önemli bir şey. Sonradan Amerikalı olan ilk eşimle evlendim. Kısa bir süre sonra şunun farkına vardım: Hiç haberi yok! İncil nasıl bir kitaptır, ne yazıyor içinde, bir fikri yok. İsa’nın yaşamıyla ilgili temel öyküler nedir? Pazar günü kilisede ne yapılır? Yok. Oysa bunlar bir toplumun kültürünün ham maddesidir. O öyküler üzerinden insanlar birbiriyle konuşur ve anlaşır. Oradaki fikir unsurları, oradaki değer söylemleri, oradaki mitolojik anlatılar üzerinden birbiriyle konuşmayı ve tartışmayı öğrenirler. Bunları öğrenmezsen geriye ortak kültür adına televizyon dizileri kalıyor. Hollywood filmleri kalıyor. Korkunç bir kültürel yoksullaşma.
Bunun farkına vardığımda, eğer bir gün çocuğumuz olursa ona bu altyapıyı veremeyeceğimizi düşündüm. Nitekim öyle oldu. Üzgünüm, büyük kaybımdır. İkinci evliliğimi bir Türkle yaptım, çocuklarım oldu. Hiçbir şekilde ne ailenin Türk yarısının, ne Ermeni yarısının dini kültürünü aktarmayı ve bu altyapıyı sağlamayı başaramadık.
Deminki sorunun devamı yine çok güzel olduğu için okuyacağım.
“Bu soruyu neden sorduğumu merak ederseniz de, Kürt-Alevi bir ailede büyüdüm ve katı bir Alevi ortamında yetiştim. Ali, Muaviye, Kerbela gibi birleştirici hikayelerin hem tırt hem de zavallıca olduğunu 13-14 yaşlarında kendi kendime fark ettim. Ancak bugün kişiliğimin şekillenmesinde gerek doktrinel düzeyde Alevi safsatası tırnak içinde değilmiş bunu, gerekse beni toplumdan farklı kılan atmanlık kimlik yapısı çok büyük rol oynadı. Bağlama ve değiş repertuari ise halen müzik anlayışımın çekirdeğini oluşturur. Bugün 38 yaşında kendi çocuğumu ki ironiktir adı Ali, bütün bunlardan mahrum bırakmış gibi hissediyorum. Bir yol bulamadım ve sizin fikirleriniz benim için çok ama çok önemli.”
Sağolsun öyle demiş. Aynı hatalardan ve aynı eksiklikten ben de mustaribim.