Cengiz Han’ın Türklerle alakası ne
Pazar Sohbeti
13 Eylül 2020
0:00
0:00

metin

Çin kaynaklarının Cengiz Han’ı Türk olarak görmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Çin kaynakları Orta Asya tarihi için güvenilir kaynaklar mıdır?
Vallahi Çin kaynakları hakkında bilgim yok. Ama pek de ihtimal vermiyorum dediğiniz şeye, çünkü Çin tarihinde Yuan Hanedanı olarak bilinen Cengiz Han hanedanı, bildiğim kadarıyla her zaman Moğol hanedanı diye geçer. Bugünkü Moğollarla irtibatlandırılır. Mesela Uygur yahut Kırgız olmadıkları gayet net bilinir.
Kaldı ki ona bakarsanız mesela İran geleneğinde Batı Türkleri, yani Osmanlılar, daima Rum’dur. Rum dediğin İtalya’da bir şehir, ama gene de öyle. Ermeniler Türklere öteden beri Tacik der. Tacik demek Farsça Arap demektir. Buyurun, buradan yakın. Türkler Elenlere Yunan der, yani İyonyalı. Amerikalılar Amerika yerlilerine Hintli der. Yaygın bir hadise bu, milli isimlerin kaydırılması. Çinliler Moğollara Türk dedi diye Moğollar Türk olmaz.
Moğollarla Türkler arasında her zaman yakın ilişkiler olmuş, kültürel ve siyasi etkileşim olmuş. Moğol diline tonlarca Türkçe kelime girmiş. Bu husus, kendi başına alındığında, Moğolların bir dönem Türk egemenliği altında, ya da en azından Türk kültürel hegemonyası altında yaşadıklarını gösterir. Cengiz Han’ın şeceresinde de içinden çıkılamayacak kadar karışık Türk ve Moğol bağlantıları var. Fakat bir husus gayet nettir. Cengiz sülalesinin kurduğu imparatorluk, kendini Moğol olarak tanımlayan bir oluşumdu. Gayet kuvvetli kimlik bilincine sahip bir Moğol aristokrasisi tarafından yönetiliyordu. Dili Moğolcaydı. Yönetici kadrolara dahil ettikleri Türk, Çinli, Acem, Hristiyan unsurlar da Moğollaşarak ve Moğol yönetim kültürünü benimseyerek yönetici oluyorlardı. En azından 1300 yılı dolayına kadar öyleydi. Sonra Moğolların demografik altyapısı zayıf olduğundan böyle yürümedi. Batıda Türkler, doğuda Çinliler, Moğol mirasını paylaştılar.
Hazır konu açılmışken size başka bir şey anlatayım. Reşidüddin vardır, bilir misiniz? Osman Bey’in batıda egemen olmaya başladığı çağda, 1300-1310 yıllarında, İlhanlıların, yani İran Moğollarının veziriydi. Aşağı yukarı eski Selçuklu mülküne tekabül eden uçsuz bucaksız sahanın en güçlü adamıydı. Bir ucu Bursa’ya, bir ucu Orta Asya, Afganistan’a dayanan bölgede egemen olan veya egemenlik iddia eden bir devletin yöneticisiydi. İktidarı zamanında dünya tarihinin en büyük kitap kitap yayın projelerinden birine girişti. Camiüt-tevarih adıyla bir tarih derlemesi hazırlandı. Bunun için İslam aleminde ne kadar yazman, ne kadar minyatür sanatçısı, ne kadar tarihçi, ne kadar kütüphaneci, ne kadar kağıt imalatçısı varsa seferber edildi. Kağıdı için özel olarak fabrika kuruldu. Çin’den öğrendikleri tahta baskı kalıpları yapıldı. Binlerce kopya halinde o güne kadar görülmüş en süslü, en görkemli, en muhteşem kitabı yazdılar. Amaç neydi? İslam dinini yeni benimsemiş olan Batı Moğol devletinin resmi ideolojisini formüle etmek. Bir tür ideolojik kutsal kitap. Ergenekon destanı dediğimiz öykü ilk kez bu kitapta anılır ve daha sonraki kaynakların hepsi buna atfen tekrarlarlar öyküyü. Lakin Ergenekon öyküsü Türklerin değil Moğol ulusunun öyküsü olarak anlatılmıştır. İsimler Moğolcadır. Ergenekon adı da nitekim Moğolcadır. Moğolca ‘dar boğaz’ demektir. Moğolların nihai atasının adı Orhan’dır. Köken olarak muhtemelen Türkçe bir isimdir, fakat Orhan’ın kardeşi Türklerin atasıyken kendisi Moğol ulusunun atası olarak gösterilmiştir.
Asıl enteresan olan ayrıntı şu: Tam o günlerde Osman’ın oğlu doğmuştur. Adını Orhan koyarlar. Osmanlı Hanedanı tarihinde Arabi olmayan, yani İslami olmayan tek isimdir, biliyorsunuz. Acaba neden Osman Gazi oğluna Moğolların atasının adını verdi sorusunu bugüne dek kaç kişi sordu bilmiyorum. Halbuki ilginç bir sorgulama konusu, değil mi? Kaç doktora tezi çıkar bundan, bir düşünün.