Bosna’yı kim mahvetti
Pazar Sohbeti
6 Kasım 2021,14 Kasım 2021
0:00
0:00

metin

Bir yıl sonra tekrar Bosna’da.
Bosna’da korkunç bir iç savaş yaşandı, kanlı olaylar oldu, insanlar zulme uğradı, yerini yurdunu kaybetti. Yalnız Müslüman Boşnaklar değil Sırplar da mahvoldu. Bunun sebeplerine indiğimiz zaman bize diyorlar ki Miloşeviç ve Sırp faşistleri bunun müsebbibidir. Yıllar önceden planlamışlardı. Çok vahşi, çok berbat insanlar onlar. İyi de, Bosna’nın bağımsızlık ilan etmesi nasıl bir çılgınlığın eseriydi? Hangi akla hizmet etti? O da bir insanlık suçu değil miydi? Bunu düşünen yahut dile getiren kimse yok.
Bosna çok dağlık ve çok güzel bir ülke. Yemyeşil, büyük ölçüde kırsal. Küçük küçük şehirler var şurada burada. Sırpla Müslüman tamamen iç içe yaşamış. Bir köy Müslüman köyü ise komşu köy mutlaka Sırp köyü. Kasaba ve şehirlerde ikisi her zaman bir arada. Ve bu iki komşu ve akraba halkın 500 yıllık bir kavga hafızası var. Osmanlı döneminde yönetici sınıflar, yani beyler, kentli eşraf, büyük toprak sahipleri Müslüman olmuş. Sırplar ise köylü ve reaya, toplumun alt tabakası. Fırsat buldukça isyan etmişler. Ancak 1878’de Avusturya-Macaristan yönetimi geldikten sonra bir şekilde eşit vatandaş statüsüne kavuşmuşlar. Daha önce kendi ülkelerinde ezilen bir azınlık konumundayken, Yugoslavya federasyonu kurulunca çoğunluk tarafına geçmişler. Sırpların egemen olduğu bir düzenin mensubu olmuşlar. Bunların bağımsız bir Bosna devletine boyun eğmesi söz konusu değildi, hiçbir zaman olmadı.
Müslüman Boşnakların nüfusu 1991’de yüzde 44. Sırplar yüzde 35 civarında bir şey. Bir miktar da Katolik Hırvat var ülkenin batı kesiminde. İzzetbegoviç’in başını çektiği bir siyasi hareket, Boşnak ulusal kimliğini Müslümanlıkla eşitleyen bir siyasi hareket, diyor ki bağımsız olacağız, biz yöneteceğiz Bosna’yı. Tabii ki Sırp kardeşlerimizle birlikte, buyurun bize katılın. Sırp kardeşlerimiz de diyor ki yok biz katılmıyoruz böyle bir şeye. İstemiyoruz böyle bağımsızlığı, biz memnunuz Yugoslavya’dan.
Şimdi farz edelim ki bağımsızlık gerekliydi ve doğruydu, yahut yarıdan bir fazlası bağımsızlık istiyordu. Doğru değil ama farzedelim doğru olsun. Bunun birtakım şartları var. Bir şekilde karşı tarafın da ikna edilmesi lazım. Onların da razı olması lazım. Ülkenin yüzde 44’ünün iradesiyle bağımsızlık ilan edemezsin. Ya bir statü tanımlanacak, karşı tarafın da yeni devletteki hakları ve savunma mekanizmaları belli olacak. Ya birtakım kantonlar ve bölgeler onlara tahsis edilecek. Ya da ülke bölünecek, denilecek ki %44’ünü biz alıyoruz, gerisi istiyorsa gitsin Sırbistan’la birleşsin. Karşı tarafın rızasını almadan bir bütün olarak Bosna’nın bağımsızlığını ilan etmek bir cinnet hamlesiydi.
Neden böyle bir adım atmaya cüret ettiler? Çünkü Avrupa Birliği ve NATO onları teşvik etti. Hatta zorladı. Ayrılın biz arkanızdayız dediler. Bağımsızlık ilan edildi. Bağımsızlık ilanı anayasaya aykırıydı. Çünkü anayasa değişikliği gerektiriyordu. Ve anayasa değiştirecek üçte iki çoğunlukları yoktu. Oylama yaptılar. Kazandık biz dediler. Hadi bakalım bağımsızlık ilan ediyoruz. Referanduma gittiler. Referandumu Sırplar ve Hırvatlar boykot etti. Araya Avrupa Birliği girdi. Bir çözüm önerdi. Dedi ki, ülkedeki 15 kantonun iç yönetimi Sırplara verilecek, şu kadar kantonun yönetimi Müslümanlara, birkaç tanesi de Hırvatlara verilecek ve bunlar arasında bir paylaşım mekanizması kurulacak. Üç taraf uzlaşma metnini Mart 1992’de imzaladı. On gün sonra Aliya İzzetmegoviç’i Amerikan Büyükelçiliğine çağırdılar. Amerikan Büyükelçisi ile birkaç saat süren bir görüşme yaptı. Çıkışta dedi ki imzamı geri çekiyorum. Bu olaydan iki gün sonra savaş patlak verdi.
Savaşta Sırpların stratejisi belliydi. Kendilerine ait saydıkları bölgelerde, yani ülkenin yaklaşık yarısında Müslüman yaşatmamak kararındaydılar ve terör yoluyla bunu büyük ölçüde başardılar. İzzetbegovic tarafı ise, vatan bölünmez, bayrak inmez goygoyuyla üç yıl, dört yıl savaştı. Yerle bir oldu memleket. İnsanlar mahvoldu, aileler dağıldı, genç kadınların başına her türlü felaket geldi. Sonuçta yine Amerika’nın dayatmasıyla ne yaptılar? Bosna-Hersek tek ve bölünmez bir bütündür, tek bir cumhuriyettir, fakat bu cumhuriyetin yarısı Sırplara aittir dediler. Şu anda Bosna-Hersek’te iki tane devlet var. Bu iki devlet arasında harita üzerinde bir sınır var fakat barikat veya fiziksel engel yok. Bir kasabanın, mesela bin kişilik irice bir köy olan Trnovo kasabasının %90’ı Sırp bölgesinde. En kuzeyindeki iki sokakla birkaç ev Boşnak bölgesinde. Boşnak tarafında doğru dürüst bir belediye binası olmadığı için onların belediye binası Sırp bölümünün içinde. Boşnak tarafında cami olmadığı için Sırp tarafında AB parasıyla tamir edilen eski camiye gidip geliyorlar. Bundan bir ay önce yerel yönetim seçimi vardı. Her taraf seçim posterleriyle donatılmış. Sırp tarafında inanılmaz bir Sırp vatan-millet havası estirilmiş. Sırp Birlik Partisi, Sırp Vatan Partisi, Sırbistan Bizim Partisi yarışıyor. Bir sokağı geçip öbür tarafa varıyorsun, Bosna-Hersek bayrağı ve Bosna-Hersek partileri, vatan-millet, ezan, Allah.
Sürdürülebilir bir durum değil bu. Barışa hizmet eden bir tarafı da yok. Bunu da yine Batı dediğimiz, büyük bir hızla intihara doğru yol alan ve bir alçaklar güruhunun kontrolünde olan dünyanın insanlık suçlarından biri olarak kaydetmek gerekiyor.
Bana teorik laflar etmeyin. Çok ucuza biletler var, kalkıp gidin Bosna’ya. Bir tarafına değil, iki tarafına gidin. Saraybosna çok şeker bir şehir, çok hoş bir şehir. İnsanı cezbeden, burada yaşanır dedirten bir şehir. Sırp tarafı çok daha hüzünlü, daha kırgın. O tarafta da biraz vakit geçirin ve o taraftaki insanların psikolojisini tanımaya çalışın. Ne diyor bu insanlar? Neden her adım başını şehit anıtlarıyla donatmışlar? Nasıl bir acıyı dışa vuruyorlar? Tamamen sahte mi bu acı? Bunu bir sorun kendinize. Ve oradaki insan trajedisini tanıdıktan sonra o zaman şu soruyu da sorun. Bunun müsebbibi kimdi? Kim sebep oldu? Miloşeviç puştun tekiydi diyelim, peki. Miloşeviç kaç bin sene işin başında kalacaktı? Hiç mi değişmeyecekti? Kaç sene dişlerini sıkabilirlerdi? Ya da Miloşeviç gerçekten puştun başı mıydı? Yoksa karşı tarafın puştluğunu öngördüğü için puştlaşmak zorunda mı kaldı? Sorun bunları kendinize.
Bosna savaşının ve katliamının bir numaralı suçlusu, başlangıç adımını atan ve alçakça niyetle bunu yapan Avrupa Birliği’dir, Almanya’dır, Helmut Kohl’dür ve NATO’dur. Bu bir. Onlar mahvettiler bu ülkeyi.
İkincisi Sırp lideri Miloşeviç’in dar ufuklu ve akılsız siyasetidir. Milliyetçilik bir oyun gibi gelir önce. Gaz verdikçe verirsin, verdikçe verirsin. İlk başta şey bunun sadece politik getirisi vardır, götürüsü yoktur. Ta ki iş çığırından çıkıncaya kadar. Türkiye’de de bunu yaşıyoruz.
Üçüncüsü, Aliya İzzetbegoviç’in, yine Batılılara kanarak, Amerikalılara ve Türkiye’ye kanarak, gerçekçi olmayan, hayalperest bir meydan okuma politikası izlemesidir.
Bu üçü el ele yok ettiler Bosna’yı.
Bosna-Hersek parçalanırsa krize Türkiye ne derece dahil olur?
Bosna-Hersek çoktan parçalandı. 1995 yılında parçalandı. Bosna-Hersek’i oluşturan iki bölge, kağıt üzerinde tek devlet. Bir statüyü dayattılar. Tek ordu olacak, tek para birimi olacak dediler. Fakat fiiliyatta günlük yaşamda bu ikisi iki ayrı ülke. İki bölge arasındaki karayollarında sıfır trafik var. İnsanlar Boşnak tarafından Sırp tarafına, Sırp tarafından Boşnak tarafına gidip gelmiyorlar. Alışveriş yok veya zayıf. Birbirinden kopuk iki ayrı ülke. Bu ikisinden biri devletin sahibi sayılıyor, uluslararası forumlarda ülkenin tümünü temsil ediyor. Avrupa Birliği fonlarından yararlanıyor. Orduyu yönetiyor. Öbürü kendi vatanında cezalı çocuk pozisyonunda. Kendisini düşman sayanlar tarafından yönetiliyor. Kendi soydaşı ve düne dek yurttaşı olan Sırplarla bir araya gelemiyorlar. Yazık değil mi bu insanlara? Ne kadar sürdürülebilir bu saçma statü?
Bu durumun sürmesini sağlayan tek güç bu aşamada NATO garantisidir. Benim tahminimce NATO şemsiyesi bölgeden çekilir çekilmez Bosna-Hersek bölünecek ve Sırp Cumhuriyeti Sırbistan’la birleşecektir. O aşamada Türkiye’nin yapabileceği fazla bir şey yoktur. Kanımca el mahkum, durumu kabullenecek ve geri kalan yarım Bosna’nın güvenliği ve kalkınması için birtakım adımlar atacaklardır. Doğrusu da budur.
Otobiyografi notu: Kasım 2021 ve Kasım 2022’de Bosna-Hersek’i iki kez ziyaret ettik. İlkinde başkentteydik. İkincisinde Sırp tarafını da epeyce tanıma fırsatı bulduk. Bu sohbetler o iki gezinin taze izlenmimlerini yansıtyoır.