Bilim nasıl esir alındı
Pazar Sohbeti
21 Mart 2021
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Küresel ısınma hakkındaki fikriniz nedir? Sizce ısınmanın nedeni insan kaynaklı mıdır ve durdurulması veya geri döndürülmesi mümkün müdür?
Üç ayrı soru var burda. Birincisi küresel ısınma diye bir şey var mı? İkincisi, eğer varsa antropojenik midir, yani insan eylemlerinden mi kaynaklanıyor? Üçüncüsü, eğer öyleyse birtakım müdahalelerle bunun önleyebilir miyiz? Üç sorunun da cevabını ben bilmiyorum. Uzman değilim. Kendi bağımsız araştırmalarımı yapamam. Söylenenleri tartıp, birkaç makale okuyup, aklı başında insanlar bu konuda ne demiş diye sormaktan başka bir yöntem yok elimde.
Eskiden bilim insanlarının sözlerine az çok inanırdım. Yani akil insanlar bir şey söylüyorsa elbette doğrudur. İyi bir üniversiteden düzgün referansı olan, itibarı olan bir insan bunu diyorsa muhtemelen doğrudur. Yanlış olsa şimdiye dek kesin birileri düzeltirdi. Varsayım buydu.
Şimdi artık o güveni koruyamıyorum maalesef. Çünkü dünya çapında bilim denilen şey son onyıllarda, aslında 1970’lerden bu yana, fakat özellikle son yirmi yılda, o derece şiddetli bir şekilde bir propaganda ve reklam batağına battı ki, geriye bilim namına ne kaldı artık belli değil. ‘Bilim’ kisvesi altında öne sürülen her tez ahlaki ve ideolojik mücadelelerin, o değilse finansal çıkarların, en kötüsü ulusal güvenlik mitlerinin aleti haline getirildi. Yaptıkları şeyin, bilimi kökten çürütmek olduğunu idrak edemediler. Bilim insanları şunu iddia ediyor denildiğinde bunu hakikate olan aşkından dolayı mı iddia ediyor, yoksa davaya olanın sadakatinden dolayı mı ediyor, artık hiçbir zaman emin olamıyoruz. Çünkü bilim mesleği, gitgide olağanüstü büyük bütçelerin söz konusu olduğu, devletlerin, şirketlerin menfaatlerinin egemen olduğu bir yapının içine alındı. Üniversiteler, gitgide artan bir oranda balon gibi şişen bütçeler ve bundan doğan balon gibi büyüyen borçlar ve taahhütler altına girdiler.
Bir başka faktöre değineyim. Bilimsel literatürün yanında parazit niteliğinde bir popüler bilim literatürü yaygınlaştı. Her Allahın günü her gazetede ve her sosyal medya hesabında, falan üniversitede kimdir necidir belirsiz “bir araştırmacının araştırmalarına göre” ibaresiyle, tek işlevi ilgi gıdıklamak ve sansasyon körüklemek olan haberler çıkıyor. Bu öylesine kuvvetli bir şekilde kamudaki bilim algısını, bilimsel bilginin sirkülasyonunu belirler hale geldi ki, gerçek bilimsel söylem tamamıyla ufuktan kayboldu.
Gerçek bilimsel söylem hiçbir zaman tek sesli değildir. Bilimsel söylem bir tartışma sürecinin adıdır. Aranızda doğru dürüst üniversite eğitimi almış olanlar varsa bilirsiniz, falan konuda bir tez yazman gerektiğinde oturursun kırk tane makale okursun, birkaç kitap okursun ve şunun farkına varırsın. Dünyadaki herhangi bir konuda, önceleri basit gibi görünen her şeyin, her iddianın mutlaka karşı iddiaları vardır. Bir adam bir makale yazar. Mantıklı görünüyor, haklı, doğrudur dersin. Sonra üç tane daha makale okursun, altüst olursun. Çünkü adamın söylediği her şeyin zıddını kanıtlamışlardır. Delik deşik etmişlerdir argümanı, boşluklarını ortaya çıkarmışlardır. Sonra birileri çıkar ilk makaleyi kurtarmaya çalışan bir şeyler söyler, delikleri biraz onarıp şekli şemaili yeniden ayarlar. İtiraz edenlerin hatalarını sergiler. Bu süreçtir bilim denilen şey. Bu süreçten soyutlayıp sokaktaki adamın yutabileceği bir hap şekline getirirsen yaptığın şey bilim olmaktan çıkar. Test edilmemiş, eleştirileri göz önüne alınmamış bir sürü çiğ iddiayla baş başa kalırsın. Daha da kötüsü, bilgiyi rasyonel eleştiri sürecinden soyutladığın oranda özel çıkarların propaganda çabalarının aleti haline gelme riskini taşırsın.
Ne yazık ki bilim denilen süreç günümüzde böyle bir çıkmaz ile karşı karşıyadır. ‘Dünyada Bilimsel Düşüncenin Yükselişi ve Düşüşü’ diye bir kitap yazmanın vakti geliyor korkarım ki.
O kitabı ben yazacak olsam nasıl yaklaşırdım konuya? Sanırım şöyle. Rönesans’tan itibaren Batıda bilimsel düşünce, çok küçük bir azınlığın, egemen dogmalara karşı, özellikle kilisenin tasvip ettiği bakış açılarına ve bilgi dağarcığına karşı Don Kişotça mücadelesiyle yürüdü. Bilimsel düşünce hiçbir zaman egemen görüş değildi. Kutsal Kitaba dayalı geleneksel dünya görüşü, astronomiye de, tarihe de, biyolojiye de, psikolojiye de, tıbba da egemendi. Bilim insanları ellerinde Don Kişot’un mızrağıyla geleneğin savunma duvarında küçük küçük delikler açtılar. Eleştirdiler, sorguladılar, sorular sordular durmadan. Var olan paradigmayı muazzam bir sabırla delik deşik ettiler.
20. yüzyıla gelindiğinde dini bakış açısı egemenliğini büyük ölçüde kaybetti ve aşağı yukarı 1968 gibi bir tarihte dini anlatı tamamen çöktü. Yani en cahil kesimler dışında bir inandırıcılığı kalmadı. Sadece duygusal bir değeri, şiirsel bir değeri kaldı, bilimsel değeri kalmadı dini anlatının. Gök cisimleri neden yürür, dünya nasıl yaratıldı, insanoğlu nasıl oluştu, diller nasıl oluştu hususundaki tezleri tarihin çöplüğüne bırakıldı. Bilimsel anlatı ön plana geçti.
O noktadan itibaren, bilimin egemen hale gelmesiyle birlikte bilim eleştirel niteliğini kaybetmeye başladı, Don Kişotluk niteliğini yitirdi. Gitgide bir egemenlik söylemine dönüştü, egemen bir değerler sistemini oluşturma sevdasına girdi, bir otorite söylemi haline geldi. Bu değişimin acı sonuçlarını 50 yıllık bir gecikmeyle günümüzde yaşamaya başladık. Bunun kötü bir gidiş olduğunu düşünüyorum.
Baştaki soruya dönersek, küresel iklimde bir değişme var mı? Emin olamıyorum çünkü bunu iddia edenlerin ezici çoğunluğunun, bir, çok belirgin bir ahlaki ve ideolojik angajmanı var, bilim insanından beklenen soğukkanlılığa sahip değiller. İki, araştırma fonlarının niteliği gereği bariz bir ekonomik çıkar sözkonusu. Küresel ısınma yok diyecek olurlarsa fon bulamazlar, işlerini kaybetme ihtimali de çok yüksektir. Üç, bilimsel ahlakın çok önüne geçmiş bir mesleki dayanışma göze çarpıyor. Bugünün genç bilim insanlarınının hemen hiç biri meslektaşlarının ateşli konsensusuna karşı çıkıp yalnız kalmayı göze alacak ahlaki metanete sahip değil.
İşte bu yüzden küresel ısınma diye bir şey var mı yok mu bilemiyorum. Objektif kanıt diye sunulanlar, bana aklen ve ampirik açıdan pek cılız geliyor. Karbondiyoksit emisyonları yüzünden iklim ısınıyor tezi, eğer arkasında hiçbir yerde dile getirildiğini görmediğim esrarengiz bir kanıt yoksa, basbayağı atmasyon değerinde görünüyor. İnekler osurduğu için dünyanın ikliminin değiştiği iddiası ise, affınıza sığınarak söyleyeyim, akli melekelerini büsbütün yitirmiş bir dünyada yaşadığımızı düşündürüyor bana.