Batı dinsizlikten mi kaybetti
Pazar Sohbeti
23 Temmuz 2023
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Hocam Berlin’de LGBT tarikati dün sokaklardaydı. Haziran ayı yetmemiş gibi bir de Temmuz ayında tüm sokakları ele geçirdiler. Trende neredeyse herkesin, özellikle gençlerin elinde LGBT bayrakları vardı. Devlet kurumlarında, tren istasyonlarında Alman bayrağı değil LGBT bayrağı asılı. LGBT olmayanların cinsel hayatlarını da yönetmek amaçlı asılmış hangi tür seks koşerdir ve benzeri bilgilendirme posterleri eksik olmuyor. Sinema bileti alacaksınız diyelim, bilet sitesinin ana sayfasında kocaman bir LGBT bayrağı ve yanında LGBT filmleri var. Netflix, Disney, Mubi, LGBT olmayan içerikleri neredeyse kabul etmiyorlar. Disney çocuk filmlerine LGBT içeriği katacak kadar ileri gitti. ABD’de çocuk kitaplarında daha 8-9 yaşında çocukların kendini gay ilan etmesi ve cinsiyet değiştirmesi teşvik ediliyor. Kanada’da kızına “she” demeye devam eden baba psikolojik tacizden ötürü tutuklanıyor. Görüp görebileceğiniz en aşağılık insan tipleri eğitim kurumunu ele geçirmiş. Çocukların beynini yıkama amacıyla hareket ediyorlar. Açık açık çocukların hedef alındığı bir dönemden geçiyoruz. Kötülük, şeytancılık, Batı toplumunu ele mi geçirdi? Yoksa ben mi abartıyorum hocam? Bunun arkasında Batı’yı çökertmek isteyen Çin ve Rusya mı var? Yoksa Batı toplumu kendi ayağına mı sıkıyor?
Biliyorum katılmayacaksınız ama şu anda bir toplumun dinden çıktığında düştüğü noktayı canlı olarak izlemiyor muyuz? Cinselliği, yemek ve diyeti, hava durumunu yeniden dizayn ediyor Batı. Ve ortaya çıkan sonuç, Batı’nın yanlış yola sattığının bir göstergesi değil midir?
Evet, öyledir. Batı’nın özellikle son üç yılda girdiği yolu rasyonel gerekçelerle açıklamakta zorluk çekeriz. Bir çıldırma hali var. Sapıtmış, intihar sürecine girmiş bir kültür var karşımızda. İnsanın aklına geliyor o soru, Batı’nın düşmanları mı bunu körüklüyor diye. Fakat mantıklı değil. Ne Rusya’nın ne Çin’in böyle bir şey yapacak gücü var, ne de bundan elde edebilecekleri bir çıkar var. Anlamsız bir trajedi yaşanıyor Batı aleminde.
Toplumun dinden çıkmasının bir sonucu mudur sorusu, üzerinde düşünmeye değer bir soru. Düne kadar böyle bir şeyi ben aklıma getirmezdim. Fakat pek çoklarıyla birlikte ben de fark ediyorum ki dinin terk edilmesiyle bu toplumsal dejenerasyon tablosu arasında ciddi bir bağlantı var. Yalnız bunu derken hemen ilave edelim. Eğer Batı dinden çıktıysa bu Batı’nın kabahati değil, dinin kabahati. Aynı şey İslam toplumları içinde geçerlidir. Şöyle izah edeyim: Din, çeşitli boyutları olan bir hadise. Bir yanıyla bir töre, bir toplumsal disiplin, bir yaşam modeli. Diğer yanıyla bir bilgi teorisi, dünyayı açıklayan bir dizi bilgi iddiası. Kelimenin en geniş anlamında bilimsel bir öğreti. Bilim derken illa pozitif dedikleri bilimler gelmesin aklınıza, insanoğlunun bilmediği konuları açıklayan bir teoriler sistemi anlamında bilim.
Ortadoğu dinlerine dayalı bilim öğretisi son birkaç yüzyılda çok feci surette yıprandı. Dinlerin bize verdiği bilgilerin çoğunun çöp olduğu çıktı ortaya. Dünyadaki olguları çok daha iyi, çok daha mantıklı bir şekilde açıklayan yeni bilim öğretileri zuhur etti. Önce dinin önerdiği kozmoloji iflas etti, rezil ve rüsva oldu. Peşinden dinin tarih öğretisi, peşinden biyoloji öğretisi hezimete uğradı. Kutsal kitapları yazanların, bu devirde bir ilk mektep öğrencisi ile boy ölçüşemeyecek cahil adamlar olduğu anlaşıldı. Dini kurumlar, binlerce yıllık bir yazılı müktesebat üzerine oturdukları için bu krizle başa çıkamadılar. Kabile dinleri olsa, yahut eski Yunan dini olsa işi daha kolaydı. Yeni öğretileri bir şekilde asimile edebilirdi. Yazılı belgeye dayalı dinler ise, kendi geçmişlerini inkar etmeden dönüşemezdi. Dolayısıyla inandırıcılıklarını yitirdiler. Dünyanın her yerinde çağdan haberdar olan, dünyayı anlamaya çalışan insanlar dinin bize sunduğu bilgi dünyasını reddettiler. Cahillik olarak gördüler. Bunun sonucunda dinler çöktü. Evrilemedikleri için, bilgi dünyalarını yenileyemedikleri için çöktü. İnandırıcılıklarını yitirdiler.
Diğer fonksiyonlarını kaybettikten sonra dahi Batı dünyasında dinin şöyle bir işlevi kalmıştı. Katolik dünyasında biraz daha az, fakat İngiltere gibi, Almanya gibi ülkelerde kilise kurumu devlete karşı en azından bir ahlaki itiraz görevini sürdürebildi. Hitler zamanında Alman Protestanları gayet tutarlı bir şekilde, cesaretleri ve güçleri yettiğince bir ahlaki sığınak olmaya devam ettiler. İngiltere’de Dissident denilen Protestan mezhepleri modern özgürlükçü düşüncenin oluşumunda baş rolü oynadılar. Polonya’da Katolik Kilisesi, komünist rejimin zorbalığına karşı bir manevi direniş odağı oldu. Deken kilise adım adım düzene teslim oldu. Covid krizinde, Batı Avrupa ülkelerinde kilise kurumu topyekün iflas etti, yok oldu. Hiçbir işlevi kalmadı. Topluma karşı bir cinayet niteliğinde olan Covid tedbirleri karşısında — insanlar evlerine hapsedilirken, ekmek kapıları mahvedilirken, çocuklar maske eziyetine maruz bırakılırken, okulların kapatılmasıyla bir kuşağın hayatı kaydırılırken, bilim kurumları insanların gözünün içine baka baka yalan konuşurken, kiliseler iki yılı aşkın süre kapatılırken, inat eden papazlar tutuklanırken — din kurumu bir sümüklü böceğin tepkisini gösterdi. Zorbanın yanında yer aldı. Kiliseler kapatılsın denildiğinde, peki madem deyip kiliseleri kapattılar. Oysa bu insanlar bin seneden beri kiliseleri için gerekirse kan dökmüşler, kendilerini bile bile celladın önüne atmışlar. Ve bitti. Anglikan Kilisesi’nin bir daha iflah olacağını sanmıyorum. Alman Protestanlığı da bitmiştir. Katolik Kilisesi çok büyük darbe yemiştir. Sadece Doğu Avrupa’da Ortodoks kiliseleri biraz olsun omurgalı durabildiler.
Nasıl bu derece çıldırabilir bir toplum ben anlamakta büyük zorluk çekiyorum. Akli analize izin veren bir durum yok ortada. Abarttığımı düşünüyorsunuz. Sanırım dünyadan yayılan fikirler Türkiye’de ortalama üç ila beş yıllık bir gecikmeyle algılanıyor. Batı dünyasının çökmüş olduğu gerçeği de Türkiye’ye önümüzdeki yıllarda ulaşacak bir bilgidir. O zaman dersiniz, Sevan Hoca bunları bize vaktiyle anlatmıştı diye.