Batı ahlaken üstün müydü
Pazar Sohbeti
19 Kasım 2023
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Tanzimat döneminde Osmanlı’nın Batı’nın ahlaki üstünlüğünü kabul ettiğini söylemiştiniz. Mesela kadın hakları ve sınıflar arası ilişkiler buna dahil midir?
Osmanlı değil de Osmanlı’nın okumuş sınıfları, yani dünyadan haberdar olan, Frengistan diye bir yer olduğunu duymuş olan sınıfları oy birliğiyle Batı’nın ahlaki üstünlüğünü kabul etti demiş olmalıyım. Tabii İslam’ın necip ahlakından kimse şüphe etmedi. Fakat aynı zamanda şunları da biliyorlardı: Batılılar bizim kadar yalan konuşmuyor, rüşvet almıyor, iyi okuyorlar, çocuklarını okutuyorlar, kadınlarına saygı gösteriyorlar, şehirleri temiz, yere çöp atmıyorlar, tükürmüyorlar. Kütüphaneleri şahane, eğitim kurumları müthiş, hukuk sistemleri iyi, parkları, bahçeleri parmak ısıttıracak cinsten, bilimde ileriler, gastronomide ileriler, endüstriyel sanatlarda fersah fersah ileriler. Dilencileri yok. Köyleri Osmanlı’nın köyleri gibi sefil mezbelelik değil, sanki çiçek.
Ve evet ahlak. Ahlakın temeli güvenilirliktir, sözüne sadakattir, yalan konuşmamaktır, zayıfa, muhtaca, kadına, çocuğa kol kanat germektir. Budur ahlak. Ahlak dediğin açık saçık giymemek yahut sevgilisiyle oynaşmamak meselesi değildir. Temelde başka insanlara karşı insani duyarlığa sahip mi bu insanlar? Sözlerine güvenilir mi? Müttefik ve dost olarak sağlam insanlar mıdır? Ahlak budur. Ve bu konuda, 19. yüzyıl sonlarının, 20. yüzyıl başlarının evrensel yargısı gayet nettir. Batılılar bu konularda daha iyi.
İlk dönem Türk romanlarının hepsinin, yalnız Türk değil Ermeni ve Yunan romanlarının da tipik teması, geleneksel ahlakı terk eden alafranga züppenin, Avrupalıların ahlakını da elde edememiş olmasıdır. Avrupalı ecnebi karakteri her zaman üstün bir kişiliğe sahiptir. Bilgilidir, bilimsel araştırmalara meraklıdır, sözü nihai yargıdır. Medeniyetin temsilcisidir. Yerli züppe ise dış görünüşüyle ona benzemeye çalışır, beceremez.
Kadın hakları en önemli konulardan biridir. “İlerici” denilen Osmanlı entelektüellerinin tümü, ki aşağı yukarı hepsidir o dönemde, kadın hakları konusunda mutabıktır: Kadınları da okutmak lazım. Kadınları cahil olan bir millet, işte böyle bizim gibi olur. Sınıfsal ilişkiler konusunda bir duyarlılık yoktur, hayır. Sınıf kavramı 20. yüzyıla gelinceye kadar çok zayıftır Türk kültüründe. Batıda Fransız İhtilali’nden itibaren sınıf bazında ilericilik görüşleri yaygındır. Osmanlı’da ise yoktur öyle bir şey. Ancak Sovyet ihtilalinden sonra, 1920’lerden itibaren duyulmaya başlayacaktır proleter sınıfının ve yoksulların, daha sonra da köylünün hakları meselesi.
Buna karşılık kadın hakları yakıcı bir konudur. 1840’lardan, 50’lerden itibaren kızları okutma davası medenileşmenin, modernleşmenin önemli bir boyutu olarak görülmeye başlar Osmanlı yönetici sınıflarında. Cumhuriyetle gelen bir şey değildir. İlk kız rüştiyeleri kuruldu 1860’larda. İlk kız idadisi 1882’de Fransa’daki ilk devlet kız lisesiyle aynı sene kuruldu. Kız öğretmen okulu açıldı Darülmuallimat adıyla. Bu çok önemli bir adımdır kız okullarının gelişmesi için. 1900’de kurulan İstanbul Üniversitesi’nden dokuz on yıl sonra Darülfünun-ı İnas, yanı Kızlar Üniversitesi açıldı. 1920’da, İstanbul hükümetinin kararıyla İnas Darülfünunu lağvedilip üniversitenin İlahiyat dışındaki tüm fakültelerine kız öğrenci kabul edildi. 1880-90’lardan itibaren bir salgın halinde kadın dergileri çıktı. Hepsinin değişmez konusudur kadınlarımızın okuması ve ancak bu sayede medeni toplum olacağımız tezi.