Azerbaycan nasıl oluştu
Pazar Sohbeti
17 Temmuz 2022
0:00
0:00

metin

Azerbaycan adlı coğrafi ve siyasal bölgenin tarihi hangi dönemlere kadar uzanmaktadır? Bugünkü sınırlarının dışında kalan ve aslında Azerbaycan’a ait olması gereken topraklar var mıdır?
Azerbaycan diye bir ülke Milat öncesinden beri var. Eski İran tarihinde Azerbaycan ülkesinin adı anılır. Bu Azerbaycan, bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti değildir. Onun güneyinde bulunan, Tebriz ve Urmiye arasındaki bölgedir. İran’ın bir vilayetidir. Batılıların Med adını verdiği, Kürtlerle ilişkili kavmin yaşadığı bir bölgedir. Bu bölgeye tıpkı Anadolu’ya olduğu gibi 11. ila 13. yüzyıl arasında Türk beyleri egemen oldular. Askeri, kültürel, siyasi bir hakimiyet kurdular. Birtakım Türkmen aşiretleri göçtü veya yerli unsurları entegre ederek şekillendi. Dolayısıyla Azerbaycan Türkleri diye yeni bir kavram ortaya çıktı, 14. yüzyıldan itibaren.
Azerbaycan’ın kuzeyindeki bölge, yani bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti toprakları tarihte Arran ve Şirvan denilen iki ülkedir. Onlar da Türk beyliklerinin egemenliği altına girdiler ve zaman içinde Türkleştiler. Bugün Tebriz’e gittiğiniz zaman insanların tamamına yakını Türkçe konuşur. Aynı şekilde bugünkü Azerbaycan Cumhuriyetinde de Türkçe zamanla egemen dil haline gelmiştir. Zannediyorum o dönüşümde kilit hadise 18. yüzyıl ortalarında İran’ın geçici bir süre çökmesiyle Kaçar’ların ve diğer Türk aşiret beyliklerinin bölgeye hakim olmasıydı.
Kafkasya tarihin her aşamasında etnik açıdan karışık bir yer olmuştur. Bir düzine farklı dilin yan yana ve iç içe konuşulduğu bir ülke olmuştur. Bu bölge 14. yüzyıldan itibaren ortak dil olarak Türkçeyi benimsedi. Burada konuşulan Türk lehçesine de, coğrafi konumdan dolayı Azerbaycan Türkçesi, Azeri Türkçesi, Acem Türkçesi denildi. Acem kültürü 19. yüzyıla dek üst kültür olarak kaldı. İnsanlar Bakü’de olsun, Erivan’da olsun, Tebriz’de olsun, Farsça şiir ve risale yazdılar. Kültürel faaliyetlerini Farsça yürüttüler. Fakat evde ve köyde Türkçe konuştular. Osmanlı lisanında Azerbaycan Türklerine daima Acem adı verilir. Mesela o taraftan göçüp Erzurum vilayetine, Van’a, Muş’a yerleşen Türk dilli göçmenler bugüne dek Acem diye anılırlar. Bakü’de de Çarlık idaresi altında ilk gazeteler Farsça yayınlanmıştı. Ancak 1860’lardan sonra Azeri Türkçesini bir yazı dili haline getirme çalışmaları başladı.
Erivan hanlığı da Azeri Türkçesinin konuşulduğu bölgelerden biriydi. 1828’de Rus yönetimine girdiği tarihlerde Erivan vilayetinin nüfusunun yüzde yirmi küsuru Ermeni dinine mensup, Ermenice ve Türkçe konuşan bir halk idi. Aynı şekilde bugünkü Azerbaycan’ın batı kısmında yer yer yüzde otuzları bulan bir Ermeni nüfus mevcuttu. Sınırın hemen İran tarafında Karadağ adı verilen dağlık bölge başına buyruk Ermeni köyleriyle doluydu. Mako ve Tebriz bölgesinde yüzde onlar civarında Ermeni nüfus vardı.
Rus yönetimi altında nüfus coğrafi bazda ayrıştı. Bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti topraklarına Türkiye’den ve kısmen İran’dan göçen Ermeniler yerleşti. Türkiye’den 1829 büyük göçünde, tekrar 1878-79 yıllarında ve tekrar 1915-18’de feci koşullarda göçmek zorunda kalan Ermeniler Erivan vilayetinde toplandılar. Birinci Dünya Savaşından sonra uluslararası dengeler gereği ve savaş yıllarında oluşan demografik yapıdan dolayı bir Ermenistan devleti kurulması gerekti. Bu devlet dahilinde Türkçe konuşan nüfus çeşitli tedbirlerle ve yöntemlerle azaltıldı ve nihayet 1991 yılında sıfır noktasına indirildi.
Bundan çıkaracağımız sonuç şudur. Azerbaycan ve Ermenistan’ın tarihi iç içedir. Daha önce bölgede önemli bir varlık ve krallık sahibi olan Ermeniler yüzyıllar içinde sayıca azaldılar, siyasi açıdan marjinalleştiler, küçüldüler. Daha sonra 19 ve 20. yüzyılın göçleri nedeniyle sayıları çarpıcı ölçüde arttı. Ve yüz, yüz elli yıllık bir kavganın sonucunda Türklerden coğrafya olarak ayrıştılar.
Bu iki ülkenin ebediyen birbirine düşman olarak kalması akla sığmayacak bir saçmalıktır. Bu iki kültür tarih boyunca o coğrafyada iç içe yaşamışlar. Belli başlı ozanlarının hemen hemen hepsi hem Ermenice hem Türkçe hem Farsça şiir söylemiş, türkü söylemiş. Mimaride olsun, bilimsel araştırmada, şehircilikte, sanatta, aklınıza gelebilecek her alanda bu iki kavim o coğrafyada birbirini tamamlamış. Kavga etmişler, zaman zaman birbirlerini boğazlamışlar, fakat eşit yoğunlukla birbirleriyle evlenmişler. Kökü Ermeni olup da Azerileşen, kökü Türk olup da Ermenileşen bir hayli insan var, modern tarih devirlerinde. Ortaklık etmişler, birlikte senfoni orkestrası kurmuşlar, birlikte satranç şampiyonası düzenlemişler. Bunun yeniden mümkün olabilmesi lazım. Çünkü tek başlarına ve birbirlerine düşman olarak ne kadar götürebilirler bu maçı, açık değil bence.
Bugünkü sınırlarının dışında kalan ve aslında Azerbaycan’a ait olması gereken topraklar var mıdır?
‘Aslında’ ne demek? Yani ne bazda ‘aslında’? ‘Aslında’ Ermenistan’a ait olması gereken ta Erzurum’a, Van’a kadar olan topraklar var, ‘aslı’ eğer geçmiş demekse. Aslında Ermenistan ile Azerbaycan adı verilen devletlerin topyekün İran’a ait olması gerekir, çünkü iki bin sene boyunca İran’ın toprakları olmuş orası. Aslına bakarsanız bütün o bölgenin Rusya’ya ait olması gerekir, çünkü aslında buraları medenileştiren, buralara şehir kuran, yol kuran, demir yolu yapan Ruslar. Aslında yarısının da Osmanlı’ya ait olması lazım o toprakların, çünkü ta eskiden bir ara eskiden Osmanlı’ya aitmiş.
Bugünkü coğrafi sınırlar jilet keskinliğinde etnik ayrım üzerine kuruluyor. Çünkü Azerbaycan’da Ermeni kalmadı, Ermenistan’da Azeri kalmadı. Dolayısıyla, bir tek Karabağ’ı hariç tutarsak, bir kasabanın, köyün, mahallenin nüfusu Ermeni ise orası zaten Ermenistan toprağı oldu, Türk ise zaten Azerbaycan’a verildi. Yani eğer ‘aslından’ kasıt, tarihi iddialar değil de bugünkü etnik durum ise bugünkü etnik durum açısından sınırlar gayet net.
Sovyetler Birliği zamanında yaratılmış bir dizi çözülmez gibi görünen problem var. Her iki ülkenin diğer ülke topraklarında ikişer üçer eksklavı vardı. Ermenistan’a ait olup da Azerbaycan toprakları içinde bulunan köyler vardı ve tersi. Bunlar bugün yağmalanmış, boşaltılmış, harabe olarak duran yerler. Karabağ sorunu vardı. Nahçıvan sorunu vardı. Nahçıvan ile Azerbaycan’ın coğrafi olarak bağlantısının bulunmaması Azerbaycan açısından büyük bir sorun. Fakat bunlar aslına bakarsanız bir barış iradesi olduktan sonra birkaç ay içinde çözülecek problemler.
Zangezur Koridoru meselesini ben çok zor bir mesele sanırdım eskiden. İki ay önce gittim orayı gözümle görme fırsatını buldum. Yahu, demiryolu mevcut Azerbaycan’la Nahçıvan arasında. Yer yer kesmişler, üstüne toprak yığmışlar filan, ama demiryolu duruyor orada. Üstelik o demiryolu Ermenistan’a hiç dokunmadan geçiyor. İki tarafı tel örgü ve bariyerle kapatılmış; Ermenistan’ın yolları, elektrik hatları, su boruları filan bunun altından tünelle yahut üstünden köprüyle geçiyor. Demiryolunun yeniden işletmeye açılması beş dakikalık bir karar ile iki aylık temizliğe bakar. Karabağ meselesi de çözülmeyecek bir mesele değil, iyi niyet olduktan sonra.
İyi niyetin yokluğu ne ölçüde iki ülkenin kendi irrasyonel iç politikalarından kaynaklanıyor, ne ölçüde üçüncü ülkelerin, yani başta Rusya’nın ve daha sonra belki Amerika’nın ve Türkiye’nin, parmak atması sonucunda bugün vardığı noktaya varıyor? Bunu araştırmak lazım.