Ayasofya ne olsun
Pazar Sohbeti
14 Haziran 2020
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Ayasofya cami olsun mu?
Ayasofya ibadet yeri olsun mu? Bence olsun. Memlekette on bin kiliseyi sen yıkmışsın, ahır yapmışsın. Normal olarak Türkiye’de kiliseler ahır olur. Binlerce köyde binlerce kilise ahır yapıldı. Görkemli, büyük ve gösterişli olanları devlet eliyle yıktırıldı. Sonuçta yıktırmak veya ahır yapmak yerine cami yapmak daha iyi. En azından bina kurtuluyor.
Ayasofya müze yapıldı. Müze demek, devlet dairesi demek. Türkiye gibi bir memlekette müze ne anlama gelir ki? Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı birtakım memurların yönettiği miskin, ruhsuz, çirkin bir devlet dairesi. Ayasofya’ya ben elli senedir sık sık giderim. Adım adım çürüdüğüne tanık oldum. Yapı sağlam değil, sağlıklı değil. Günün birinde yıkılacak o yapı. Leş gibi kokuyor, küf kokuyor. Küf kokacağına ayak koksun.
Bizim Patrik Efendi Hazretleri çıktı konuştu. Efendim ibadethane olsun hem Müslüman hem Hristiyan ibadethanesi olsun. Sanki hangi memlekette yaşadığını bilmiyor. Göstermelik olarak böyle bir şey yapıldı diyelim. İyi niyet yok ki ortada. İyi niyet hiçbir zaman olmadı. Hristiyanlara göstermelik bir köşe verirler, bir süre sonra ona el koyarlar. Yahut da onu megafonla taciz ederler. Yahut koku bombasıyla taciz ederler. Yahut yerini değiştirirler. Yahut bir şekilde yok edilir. 500 senedir böyle, 900 senedir bu böyle. Yani Hristiyanlarla karşılıklı hukuk, hukuku tanıma, hakları tanıma bazında bir işbirliği olmamış ki bugüne kadar, bundan sonra olsun. Mümkün değil böyle bir şey.
Hem üstelik verecekler diyelim, hangi Hristiyanlara verecekler? Hristiyanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir tane kurum değil ki? Ayasofya Rum Ortodoks Kilisesi’nin çalıntı malı. Rum Ortodoks Kilisesi dediğiniz müessesenin de 1700 senenin en az bininde hayattaki başlıca emeli ve ideali Ermeni Kilisesi’ni ezip tepelemek olmuş. Bizim patriğin çıkıp, eh bari birazını da onlara verelim demesi öyle böyle bir absürtlük değil.
Bir ibadethanenin müze haline getirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin sahteliğinin bir simgesidir bence. Ne şiş yansın ne kebap, sanki radikal bir şey yapıyormuşuz gibi görünelim ama hiçbir şey yapmayalım, göstermelik olsun diye özetlenebilecek olan bir ideolojinin yansımasıdır. O yüzden bir anlamı da yoktur. Kaldı ki ibadethane olsa ne olacak ki? Avrupa’daki büyük ibadethaneleri de biliyoruz. Yanmadan önce Notre-Dame’i, Viyana Katedrali’ni de biliyoruz, Vatikan’daki San Pietro’yu da biliyoruz. Sözde ibadethane bunlar, aslında hepsi de ticarethane olmuştur. Giren herkesten öyle ya da böyle para aldıkları, bu mantıkla çalışan, yani bir pazarlama, bir alışveriş merkezi, bir süpermarket mantığıyla çalışan işletmeler haline gelmişlerdir. Ayasofya da öyledir. Ha Kültür Bakanlığının elinde olsun, ha Diyanet İşleri Başkanlığı’nın elinde olsun.
Özetle pek fazla bir şey fark edeceğini zannetmiyorum. Ne olur, Ayasofya’nın cami olması Türkiye Cumhuriyeti’nin sahte laiklik ideolojisinin nihai iflası anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti, İslam dininin egemen olduğu, İslam ideolojisinin ve İslamcı düşüncenin, fütuhat ve cihat düşüncesinin egemen olduğu bir devlet olarak tescil edilir. 1453 yılında İslam bazında yapılmış bir gasp hadisesi devletçe tescil edilmiş, yeniden onaylanmış ve yüceltilmiş olur. Bu da hakikatin bir kez daha tescili anlamına gelir ki hakikat her zaman için sahtekarlıktan daha iyidir.
Müze ya da cami olmasının fresklerin görünürlüğü açısından bir değeri yok mu? Cami yapılıp turistler gezecek deniyor. Alçı görmeye mi gidecekler?
Bunun bir türlü çaresi vardır. Bir kere bu çağda o mozaiklerin dijital görüntüleri orijinalinden daha erişilebilirdir. İstediğin yerde görebilirsin onları. Çok ince detayına kadar görebilirsin. Çıplak gözle göremeyeceğim detaylara kadar görebilirsin. Bu bir. İkincisi, zaten mozaiklerin büyük çoğunluğu üst kattadır. Üst katı müze yaparsın, alt katı cami yaparsın, al sana çözüm.
İstanbul’a Ayasofya için geliyor milyonlarca turist.
Ne pazarlarsan ona gelir turist. Dünya nüfusunun yüzde kaçının Ayasofya’dan haberi var ki sizce? O gelen turistlerin kaçta kaçı, broşürlerde Ayasofya diye bir şey okumasalar Ayasofya’dan haberdar olacak? Sizce Batılı turistler kilise tarihi mi okuyor, yahut Bizans mimarisi konusundaki engin ilgileri yüzünden mi Türkiye’ye geliyor? Herkes İstanbul’a gidiyor, biz de gidelim bu sene İstanbul yapalım, seneye Hong Kong yaparız diye geliyor İstanbul’a. Gelirken broşürden yahut internetten yahut da turizm acentesinden bilgi alıyor, Ayasofya’yı görmeniz lazım diye. Ayasofya değil, Bokludere’yi görmeniz lazım diye pazarlarsan — dünyanın en meşhur Bokludere’si, tarihte kaç tane Bizans İmparatoru Bokludere’ye gömüldü, Bokludere Savaşı nasıl oldu, Bokludere’de dünyanın en iyi hıyarları yetişir — herkes Bokludere’yi görmeye gelir Ayasofya yerine. Pazarlamadır bu, reklam sektörüdür.
.....
Ayasofya yeniden cami olarak açılırsa, Hristiyan bir azizenin ismiyle açılır mı? Teolojik olarak doğru mu?
Fatih değiştirmedi ismi, bunlar niye değiştirsin? Sonuçta İstanbul’un da adı değişmiş değil, İstanbul da Rumcadır. Üstelik siyasi açıdan oldukça sıkıntılı bir isim, Konstantin Kenti. Hristiyanlığı devlet dini ilan etmiş olmakla tanınan adamın adını taşıyor kent.
Aya Sofia bir azizenin adı değildir. Kutsal Hikmet demektir, İsa’nın sıfatlarından biridir. Sofia, bilgelik demek. Ayia Sofa, yüce bilgelik, hikmet-i mukaddese anlamına gelir. O isimde bir insan yok.
Bursa’nın da adı kaldı. İzmir’in de kaldı. Ankara’nın, Muğla’nın da kaldı. Edirne’nin de adı Rumca, yahut Latinceden Rumca, bir şahıs adı. Hadrianus kenti. Hadrianus’u bilir misiniz? Bilmiyorsanız ? Marguerite Yourcenar vardır, Fransız bir yazar, onun Hadrianus’un Anıları romanını okuyun derim. Derinliği olan güzel bir roman. Türkçesi de var sanırım. .
Hadrianus ikinci yüzyılda Edirne şehrine ve buna benzer bir sürü başka yere ismini veren Roma imparatoru. Klas bir adam olduğu anlaşılıyor. Her şeyden önce bir entelektüel. Felsefe eğitimi görmüş. İlerleyen yaşlarında, dünyanın en güçlü insanı iken Bolu’lu genç bir oğlana aşık olmuş. Antinous’u yanına almış, onunla dünyayı gezmeye, iktidarı onunla paylaşmaya başlamış. Bu 16-17 yaşlarında bir genç. İki sene mi, üç sene mi birlikte yaşamışlar. Sonra Antinous Mısır’da bir gün intihar ediyor, Hadrianus da onu resmen tanrı ilan edip ismine tapınaklar yaptırıyor. Yourcenar bu hadise hakkında yazmış romanı. Akademik kültüre sahip, orijinal kaynak araştırma disiplinine sahip bir yazar. O çağın kültürüne müthiş derecede vakıf. Okumaya değer.