Avrupalı tüccarlar neden gayrimüslimlerle çalıştı
Pazar Sohbeti
23 Eylül 2023
0:00
0:00

metin

19. yüzyılda Avrupalıların Müslüman-Osmanlı tüccar ile çalışmamasının, onun yerine Hristiyan azınlıklar ile çalışmasının, kültürel ve siyasi nedenleri nelerdir?
Genellikle göz ardı edilen bir gerçek var. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde tüccar sınıfı Müslümandı. Ticaret Müslümanların elindeydi. O dönemin büyük çaplı uluslararası alışverişlerine baktığınız zaman, özellikle tahıl, mamul ürün, maden satışı konusunda Müslüman Türklerin adı geçer. 16. yüzyılın büyük zenginleri Müslümandır. 19. yüzyıla gelindiğinde ise durum değişmiştir. Çünkü Batı muazzam bir ekonomik üstünlüğe kavuşmuştur, finans kaynaklarını ele geçirmiştir. Osmanlı Devleti ile beraber Osmanlı yönetici sınıfları da güçsüzleşmiştir. Batı devletleri özellikle 1840’dan itibaren Osmanlı ülkesine ticari olarak nüfuz etmeye başladıklarında muhatapları ezici çoğunlukla Gayrimüslimdir. Ermeni ve Rumlardır.
Neden böyledir? Dini ve kültürel sempatiler rol oynamış mıdır? Onlar Hristiyan, biz de Hristiyanız, kardeşiz mantığıyla mı iş yaptılar? Bunun çok önemli bir rol oynadığını düşünmüyorum. Ticaretin mantığı böyle işlemez. Tüccar, karşısında doğru dürüst iş yapacak adam arar. Müslüman, Hindu, Budist, yamyam fark etmez. Hindistan’da, Mısır’da, Sahra altı Afrika’da, Fas’ta, Seylan’da, Doğu Hint Adaları’nda pekala Müslümanla iş yaptılar. Biz Müslümanla çalışmayız diye bir prensipleri yok demek ki.
Neden Osmanlı’da bunu yapmadılar da illa Ermenilerle ve Rumlarla çalıştılar, sonunda onların da başını yaktılar? Bir faktörü orada değerlendirmeye katalım. 18. yüzyıl ortalarından itibaren Fransızlar canhıraş bir çabayla Osmanlı ülkesinde Katolikliği teşvik etmek, organize etmek, kurumsallaştırmak için çalıştı. 19. yüzyılda Amerikalılar bu sefer Protestanlığı büyük bir uğraş verdi Osmanlı ülkesinde. Bu konuda yaygın bir yanlış perspektif var, sanki Türkleri Katolik ya da Protestan etmeye çalıştılar sanılıyor. Oysa yok öyle bir şey. Türkleri değil Ermenileri Katolik ya da Protestan ettiler. Rumları da edemediler. Rumlar da Türkler gibi Katolikliğe ve Protestanlığa şerbetliydi. Ermeniler ise 18. yüzyıldan itibaren ciddi sayılarda şekilde önce Katolikliği, sonra da Protestanlığı benimsedi. 19. yüzyılın sonlarında Anadolu’nun her yerinde büyük hızla zenginleşen, kurumlaşan, kiliseler, okullar, yardımlaşma dernekleri kuran, yoğun bir örgütlenme faaliyeti içinde olan bir Protestan Ermeni cemaatiyle karşılaşırsınız. Neden böyle oldu? Türkler hiçbir şekilde ilgi göstermediler bu misyoner faaliyetlerine. Rumlar da pek yanaşmadılar. Ermeni cemaati ise Ermeni Kilisesi’nin muhafazakârlığına, az gelişmişliğine, cahilliğine karşı bir kurtuluş yolu olarak gördü yeni mezhepleri.
Osmanlı Devleti’nde yabancılarla iş yapan Gayrimüslimler arasında Katoliklerin ve Protestanların oranı nedir? Bu konu araştırılmış mıdır bilmiyorum. Bir hayli yüksek çıkacağını tahmin ediyorum. Nüfusa oranla ticari sahadaki başarılarının çok büyük olacağını düşünüyorum. Çünkü bu insanlar Fransızların, Amerikalıların açtığı okullarda onların zihniyetiyle yetiştiler. Onların dilini kusursuz bir şekilde öğrendiler. Onlarla insani ilişkiler nasıl kurulur konusunda kolaylıklar geliştirdiler. Bir Amerikalı ya da İngiliz iş adamı gelip, kardeş ben buradan sekiz bin balya meyan kökü almak istiyorum, bir oturup konuşalım dediği zaman, Protestan okulundan çıkan Ermeni ile oturup konuşabiliyor. Sohbet de edebiliyor. Karşılıklı birbirlerinin söylediğini anlıyorlar. Neyine güvenilir, neyine güvenilmez iyi kötü kestirebiliyor. Çünkü beden dilini tanıyor. Akşam oturup bir kadeh rakı içebiliyor onunla. Türk’le bunu yapamıyor. Rumla da pek yapamıyor aslına bakarsanız. Rumlar ikisinin ortasında bir yerdedir.
Bu bir faktör. Başka bir faktör var ki, onun nedenlerini ancak tahmin edebiliyorum, emin olamıyorum. Osmanlı’nın Müslüman orta sınıfının 19. yüzyıl zarfında feci surette çöktüğü izlenimine ediniyorum. Güç kaybetmiş, köşeye sıkışmış. Devlet teşkilatı onların tekelinde, fakat kasabalarda, köylerde, taşrada Türklerin 16. yüzyıldaki şaşaalarına ve zenginliklerine oranla, çok feci şekilde düştükleri ve bunun sonucu olarak da kültürel alanda çok fazla içe kapandıkları, dünya nimetlerinden ve dünya hırslarından kendilerini uzak tutmaya başladıkları görülüyor. İnsanlar ne zaman dünya nimetlerinden ve hırslarından kendilerini arındırırlar? Başarısız olduklarında. Dünya sahnesinde başarı ihtimalleri azaldıkça, hayatta giriştikleri kavgaların birçoğunda yenildikçe, insanlar Allah’a, tasavvufa, felsefeye, şiire kendilerini verirler. İnsan psikolojisi.
Osmanlı orta sınıflarının özellikle de devlet memuru olmayan, yani ticaretle uğraşma imkanına sahip olan orta sınıflarının ezildiklerini, küçüldüklerini, sermaye kaybettiklerini görüyoruz. Misal, İznik Gölü ve Geyve civarındaki köylerin hepsi 18. yüzyılda Türk emlak sahiplerine ait, kiracıları ve marabaları Ermeni. 19. yüzyıl sonunda Türklerin hepsi gitmiş, geriye üç beş zavallı ihtiyar kalmış, Ermeniler ise kalkındıkça kalkınmış. Yani olay sadece gayrimüslimlerin yükselmesi değil, aynı zamanda Müslimlerin aşağı inmesi olayı. Ama bununla ilgili daha ayrıntılı çalışmaların mutlaka yapılması lazım. Mikro düzeyde çalışmaların yapılması lazım. Bu söylediğim sadece bir izlenim, bir yüzeysel bir bakış açısı.
Otobiyografi notu: Bu söyleşiyi izleyen haftalarda konuya dair biraz kafa yorunca Türklerin 19. yüzyıldaki inkırazının ana nedeninin zorunlu genel askerlik olduğu kanısına vardım. Yıllar süren askerlik hizmeti sadece nüfusu biçmekle kalmıyor, aile içinde mesleğin ve sermayenin kalıcılaşmasını da önlüyor.