Avrupa’da ruhban egemenliği nasıl sona erdi
Pazar Sohbeti
15 Ocak 2023
0:00
0:00

metin

Sizce Avrupa’daki ruhban sınıfının çöküşünün temel nedenleri neydi?
Avrupa tarihinde, geçmişte, devlet kadar güçlü, devletten nispeten bağımsız, çok kuvvetli bir iç teşkilatı olan, devletler üstü bir yapıda, mal mülk ve gelir sahibi, kendi hukuku ve kendi mahkemeleri olan bir ruhban teşkilatı vardır. Silahlı sınıfla, yani feodal yöneticiler ve krallarla kilise teşkilatı arasında her zaman çatışma olmuştu. Hiçbir zaman birbirleriyle tam barış ve huzur ve işbirliği içinde hareket etmediler. Sürekli kavga ettiler. Osmanlı toplumunda bunun eşdeğeri yoktur. Dolayısıyla laiklik dediğimiz zaman başka başka şeylerden söz ediyoruz. Birbirine benzemez iki sosyal yapıdan söz ediyoruz. Bunu bir kere aklımızda tutalım.
15. yüzyıl ortalarından itibaren kilise, özellikle İtalya’da, fakat diğer yerlerde de, sivil yönetici sınıfla bir güç mücadelesine girdi. Roma fiilen Avrupa’nın en güçlü devleti olma çabasına girişti. Bu bir çatışmaya yol açtı ve kilise teşkilatının parçalanmasıyla sonuçlandı. Avrupa’nın yarısı Protestanlığı ilan ederek Katolik kilisesinin teşkilatının ve ruhban sınıfının kontrolü dışına çıktı. Roma’da egemenlik davasına girişmiş olan Papa da Fransızlar tarafından 1520’lerde ve 1540’larda, art arda çok feci bir dayak yedi ve yerine oturtuldu. Büyük dönüşümün birinci faktörü budur.
İkinci faktör, büyük keşiflerdir. Amerika’nın keşfi, bir entelektüel dönüm noktasıdır. Düşünün ki, sizin yüzyıllardan beri gayet sofistike, mükemmellik iddiasında olan, üniversitelere sahip olan, büyük bir entelektüel egemenliğe sahip olan bir dini yönetici zümreniz var. Lakin, Amerika kıtasından haberi yok. Adamın biri gidiyor, koskoca, dünyamız kadar büyük bir dünya daha varmış orada, onu keşfediyor. O noktada, en azından okumuş sınıflarda kilisenin fikri otoritesi bir daha altından kalkamayacağı bir darbe yedi. Vay canına, bilmiyorlarmış! Demek ki bilgi teorisi alanında, yani neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğunu tespit etme yöntemleri alanında, kilisenin otoritesinden bağımsız, ayrı kriterler varmış.
Kilise bir şey söylediğinde bunun yanlış olduğunu düşünebilirsiniz doğal olarak. Bunun yöntemi neydi? Yine kilisenin otorite saydığı başka bir kaynağa gidersiniz, bak Aziz Filan öyle diyor ama Aziz Falan böyle diyor, demek ki, gibisinden bir akıl yürütürsünüz. İlk defa adam hiç bunlara aldırmadan bir külüstür gemiye bindi, gitti ‘al sana yeni bir kıta’ dedi. Sen bilmiyordun, ben biliyorum, bitti. Demek ki bilginin yeni bir zemini, yeni bir dayanağı keşfedildi. Galileo Malileo derken bir dizi inanılmaz keşifle arkası geldi bunun. O güne kadar dünya merkezdedir, yıldızlar bunun etrafında döner demişler. Adam hesap, kitap yaptı, yok dedi, öyle değil, tersi bunun doğrudur. O güne kadar demişler ki ağır cisimler hızlı düşer, hafif cisimler yavaş düşer. Galileo bir deney yaptı, tık, tüy ve taş aynı hızla düşüyor yere eğer boşluk ortamındaysa. Tüm gök cisimleri mükemmel bir form olduğu için dairesel hareket ederler, demişler. Kepler çıktı, yoo hiç de dairesel hareket etmiyorlar, elips yörüngede hareket ediyorlar dedi. İhtilaldir bu, bütün bir bilgi teorisini deviriyor. Bunu da ikinci faktör olarak sayalım.
Bir, kilisenin devletlere karşı bir mücadeleye girip bunu kaybetmesi ve bölünmesi. İki, bilgi alanındaki yeni keşifler. Üç, belki birincinin bir devamı. Mezhep savaşları 16. yüzyılın ortasından 17. yüzyılın ortasına kadar, yüz yıl boyunca Avrupa’yı hallaç pamuğu gibi attı, tüm Avrupa ülkelerini etkileyen çok kanlı bir kavga halinde sürdü. Sonunda anlaşıldı ki ne biri yenilecek ne öbürü yenilecek. Yani bu kavganın sonu yok. O noktada insanlar dediler ki, peki dinimize saygımız sonsuz falan da, ötekini ikna etmenin imkanı yok. Adamları yok edemiyorsun da. Barışıp bir orta yol bulmaktan başka çare yok. Bununla üç etti diyelim.
Dördüncü faktör, 18. yüzyılda, Fransa’da ve İngiltere’de, bu iki ülkede merkezi monarşinin güçlenmesiyle ve kasalarının daha önce görülmedik boyutlarda dolmasıyla birlikte, bu monarşi etrafına biriken, monarşinin payandaları ve destekleri olan bir yeni yönetici sınıf oluştu ve bunlar kendi entelektüellerini üretmeye başladılar. Aydınlanma döneminin entelektüelleri, başkentte, kralın veya kraliyetin çeşitli şubelerinin koruması altında, onların desteğiyle, onların finansmanıyla palazlandılar. Kiliseye alenen meydan okuyan, kiliseyen otoritesini pervasızca hiçe sayan yeni bir fikir odağı ve yeni bir entelektüel kadro ortaya çıktı. Var olan siyasi düzenin ve kilise hakimiyetinin altını oyarak sarsmaya başladılar. Bu hadise Fransa’da 1789’da, ondan önce Amerika’da 1776’da, muazzam birer ihtilale yol açtı. Var olan devlet düzeninin ve onunla birlikte kilisenin yerle bir olmasını sağladı.
Belli başlı bu dört faktörden dolayı ruhban sınıfının etkisini kaybettiğini görüyoruz.