Atatürk entelektüel biri miydi
Pazar Sohbeti
4 Haziran 2023
0:00
0:00

metin

Mustafa Kemal denildiği gibi çok okuyan entelektüel bir kişi miydi?
Şu bir gerçek: 20. yüzyıl başında yetişen ‘mektepli’ yönetici kadrolar, bugünküyle kıyaslanmayacak kadar iyi bir eğitimden geçmişlerdi. Bu Mustafa Kemal’e özgü bir şey değil. 1914 öncesindeki 20-30 yılda okullardan mezun olan yönetici kadrolarının tamamı için geçerli bir şey.
Abdülhamit zamanında açılan veya genişleyen dört beş tane okul vardı o tarihte, Harbiye, Tıbbiye, Mülkiye, Galatasaray, 1900’den sonra İstanbul Darülfünunu. Bu okullardan yılda toplam kaç kişi mezun oluyordu, hatırlamıyorum, ama taş çatlasa bin kişidir. Aldıkları eğitim seçkin bir eğitimdi. Büyük ölçüde Fransız modeli üzerine kurulu, Fransız müfredatını uygulayan okullardı bunlar. Bundan dolayı Mustafa Kemal’in bugünkü siyasetçilerin herhangi birinden daha fazla kitap okuduğu bir gerçek. Ama onun sınıfından mezun olan herkes için de bu geçerli. Karabekir için de geçerli. Karabekir de oldukça iyi okuyan, dünyadan haberdar biri. Rauf Bey için de geçerli. İsmet İnönü için de geçerli. Falih Rıfkı’dan tut Ahmet Ağaoğlu’na, Fethi Beye, Zeki Velidi Togan’a kadar öyle.
Özel olarak diğerlerini aşan bir entelektüel tarafı var mıydı Mustafa Kemal’in? Abartılıyor bence. Çağının Türkçe yayınlanmış iyi kitaplarının hepsini okumuş. Abdullah Cevdet’in ansiklopedik yayınlarını hiç kaçırmamış, notlar almış. Özellikle bilimler konusunda, dünyadaki trendler konusunda, tarih konusunda Türkçe popüler yayınlardan kaçırdığı yok. Buna karşılık Fransızca kitap okuduğuna dair iddialar çok inandırıcı değil. Gerektiğinde Fransızca bir kitaba başvuracak kadar Fransızcası var. Fakat Fransızca kitap okuduğuna dair, ya da Jean Jacques Rousseau’yu aslından okuduğuna dair pek bir delil yok. Bu konuyu Mete Tunçay ayrıntılı olarak belgelemişti.
Tabii bugünkü müritlerinin, Kemal ibadetine kapılanların kompleksleri çok şiddetli olduğu için, Atamız her şeyi okumuştu, çağın en büyük entelektüeliydi, çağın büyük filozofuydu, üstelik büyük askeri liderdi, cinsel gücü de 28 beygir kadardı gibi şeylere inanma ihtiyacı var. Bunun gerçeklikle herhangi bir alakası olmaması onları yıldırmıyor. Önemli olan içlerine huzur vermesi.
Okumamış değil, okumuş. Jean-Jacques Rousseau’yu Türkçe tercümesinden okumuş, fikir sahibi olmuş, iyi notlar almış, çabalamış kesinlikle, ama tipik Türk subayı standartlarında olduğu için mesela Mu kıtasıyla ilgili Amerikalı bir şarlatanın yazdığı saçma sapan bir spekülasyonu, bir bilim kurgu kitabını da ciddiye alacak kadar entelektüel derinlikten yoksun. Eleştirel kapasitesi yeterli değil.
Normal olarak bir siyasi veya askeri önderde böyle bir eleştirel kapasite beklenmez. Askeri eğitimden geçmiş, ortalama genişlikte bir entelektüel kapsama alanı olan insan, Mu kıtasına ilişkin bir kitabı okuduğunda yahut da Güneş Dil Teorisi hakkında bir Avusturyalı şarlatanın tezlerini işittiğinde bunlara inanabilir. Çünkü akademisyen değil, bir düşünce insanı değil, bir eylem insanı bu. Fakat normal dünyada ne olur? Danışmanları vardır etrafında. Birçok konuda kendisinden daha iyi düşünebilen insanlar vardır. Reis, bunu okudun ama şu şu şu açıdan bir de bunun bir karşı görüşünü de oku bir zahmet deyiverirler. Ama gücü mutlak olarak elinde toplamışsan ve etrafındaki ikinci kademe insanların hepsine karşı büyük eylem insanlarına özgü kibir tavrına girmişsen, onları hor görüyorsan, o zaman çok feci yaş tahtaya basarsın. Çünkü entelektüel kapasiten yeterli değil bazı şeyleri değerlendirmeye. O yüzden Güneş Dil Teorisi gibi, Mu Kıtası hikayesi gibi, Sümerler ve Kızılderililer ve Etrüskler Türktür gibi, Türkler Orta Asya’dan geldi gibi saçma sapan teorilerle kendini ve ülkeyi helak edersin.