Antik Yunan’sız felsefe olur mu
Pazar Sohbeti
4 Aralık 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Antik Yunan’sız felsefe olmaz mı? Neden felsefenin orijini Antik Yunan kabul ediliyor? Bu ideolojik mi? Aynı dönemlerde başka toplumlarda felsefe yapılmıyor muydu?
Yahu adamlar felsefe kavramını icat etmişler. Bütün normlarını belirlemişler, iki bin beş yüz yıl boyunca kabul edilen tartışma çerçevesini çizmişler. Başka toplumlarda yoktu böyle bir şey, var idiyse de haberimiz yok. Bir şeyi icat etmek yetmez, icat ettiğin şeyi kalıcılaştırmak, kurumlaştırmak da önemlidir. Milattan önce 500 yılı civarında, öncelikle Anadolu’daki Yunan devletleri, Milet, Efes ve Samos icat ettiler felsefe adı verilen mesleği yahut düşünce disiplinini, adını onlar koydular ve tartıştıkları konuları genel kültürün bir parçası haline getirmeyi başardılar. Peşinden bunu Atina’da MÖ 350’lere doğru okullaştırdılar. Felsefe okulları kuruldu, yüzlerce yıl boyunca felsefi düşüncenin ana kaynakları oldu bu okullar. Öylece oluşan felsefe literatürü İskenderiye’de, yani yine Yunan dil ortamında kodifiye edildi, sistemleştirildi, bir bilgi hazinesine dönüştürüldü.
Felsefenin icadından 1300 yıl sonra, Yunan felsefe geleneğinin mirasçısı olan Arapların gözünde felsefe hala bir Yunan sanatıdır. Yunanlara özgü bir faaliyet dalıdır, terminolojisi baştan sona Yunancadır veya Yunancadan çeviridir, ustaları Yunanlardan çıkar, mesleğin pirleri Aristo ile Eflatun’dur.
Nasıl oldu böyle? Sonuçta Yunan dediğin bir sürü ıvır zıvır şehir devleti, Bağdat’ın bir mahallesi büyüklüğünde birtakım adalar adacıklar. Bir Çin İmparatorluğuna bak, Hint devletlerine bak. Onların zenginliğine, şaşaasına bak. Bir de dünyanın bir uzak kenarında Yunan’ın durmadan birbiriyle kavga eden, devlet bile sayılamayacak mikro oluşumlarına bak. Nasıl başardılar, nereden icap etti böyle bir şerefe nail olmaları?
Cevabı basittir düşündüğünüz zaman. Siyasi otorite çok zayıftı. Dini otorite çok parçalıydı. Tek tanrıları bile yoktu. Tek tanrı demek tek tapınak demektir. Kudüs’te yahut Roma’da odaklanan bir din kurumu demektir. Yahut dünyanın bir ucundan öbür ucuna günde beş defa aynı noktaya yönelerek secde eden bir cemaat demektir. Bunlar yoktu Eski Yunan’da. Mısır firavunları yoktu. Mısır firavunlarına gece gündüz ibadet eden ve onların inançlarının en doğru olduğunu ispatlamaya hayatlarını ve kariyerlerini adamış bir rahipler sınıfı da yoktu. Her kafadan bir ses çıkmasına alışıktılar.
Her kafadan bir ses çıkıyorsa ve yanlış sesleri silah gücüyle veya devlet otoritesiyle ezme imkanın yoksa ne yapabilirsin? Ben diyorum ki şu aktır, komşu da diyor ki yok kardeşim karadır. Ne yapacaksın? Mısır’daysan firavuna sorarsın, sen sormasan da zaten bildirirler, firavun kara diyorsa karadır. Boynun kıldan ince. Hükümdarın silsile-i meratip içinde şakşakçıları, resmi tarihçileri, ideologları, memurları eğer bu karadır diyorsa mecbursun, boynunu büküp haklısınız efendim diyeceksin. Şehir devletinde ise böyle bir otorite yok. Ne yapacaksın?
Cevabı basit, tartışmak zorundasın. Akılla ve tartışmayla alt etmek zorundasın karşındakini. Ortak kabule dayalı birtakım kriterler bulup, o kriterlere göre çatışman gerekir. Hayat boyu sürekli bu işi yaparsan işin ustaları türer. Ustalar türeyince de tartışma sanatı bir disiplin haline gelir. Ustalar çırak yetiştirmeye başlar, sonra çırak yetiştiren okullar ve ekoller kurulur. Felsefe böyle doğar.
Milet şehrinde doğmuş derler. Bugünkü Didim ilçesidir. Milet’in baş rakibi olan Efes, yani Selçuk ilçesi, onlar yapıyorsa biz alasını yaparız deyip onlar da felsefeye merak sarmışlar. Hemen karşıda, her iki kentten çıplak gözle görülen Samos adasında da bir Pitagoras çıkmış, hele gideyim Mısır’ı, Babil’i gezeyim, oradan biraz bilgi alayım demiş, dönüşte bir felsefe ekolü kurmuş. Harıl harıl birbiriyle tartışmışlar.
Felsefenin özü tartışma sanatıdır. Önce formel mantık, yani ileri sürdüğün önermeler kendi içinde tutarlı mı. Sonra epistemoloji, yani bildiğini zannettiğin şeyleri nereden biliyorsun. Sonra metafizik, ya da varlık bilimi. Yani hakikati oluşturan temel yapı taşlarının bilgisi. Son olarak doğa bilimleri, yani tartışmaya dayanak teşkil edecek ampirik bilgi hazinesi. Hepsinin bir tane ortak amacı vardır: Benim dediğim mi doğru seninki mi doğru tartışmasına rasyonel bir uzlaşma zemini bulmak.
Bin küsur yıl boyunca Yunanlara has bir uğraş olarak kalmış bu disiplin. Batı Romalılar cılız birkaç denemeden öteye geçememişler. 9. yüzyıldan 13. veya 14. yüzyıla dek Araplar büyük bir gayretle mesleği öğrenip ilerletmeye çalışmışlar. Batı Avrupa 13. yüzyıl başında üniversite kurumunu kurduktan sonra, önce Araplardan, sonra doğrudan Yunan kaynaklarından, felsefe geleneğine eklemlenmiş.
Çin’de ve Hint’te var mıdır buna eşdeğer bir gelenek? Belki de vardır, ben bilmiyorum. Başka yerlerde yok. Kesin bilgi.