Ani’de ne görülür
Pazar Sohbeti
13 Şubat 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Ani ören yeri tarihçesi, coğrafi sınırları ve önemi hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Türkiye’deki en tüyler ürpertici tarihi yerler hangileridir diye bir sıralama yaparsanız rahatça ilk ona girer Ani. Müthiş bir Ortaçağ kenti harabesi. Uzaktan surlarının görüntüsü masallara layık bir manzara. İçerisi çok feci tahrip edilmiş, fakat buna rağmen unutulur gibi bir yer değildir.
Ani hakkında Türkçe literatürü okursanız veya bakanlığın ören yerinin kapısındaki açıklayıcı tabelasına bakarsanız okumamış birinden daha cahilleşmiş olarak oradan ayrılırsınız. Zaten bilmiyordunuz, bir de üstüne yalan ve saçmalık ve cehaletle dolu bir laf salatasına maruz kaldınız.
Bir kere kalkolitikten başlayalım. Ani Anadolu ve komşu ülkelerdeki hemen hemen her yerleşim gibi ilk kökeni binlerce sene geriye giden bir yer. Bronz çağı, demir çağı, kalkolitik çağı, zırtolitik çağı, her zaman birileri orada yaşamış. Çoğu maalesef hatırlamaya değer bir iz bırakmamışlar. Orada bugün gördüğünüz eserler, görsel olarak halen var olan miras, spesifik bir dönemin eseri. Surları o dönemden. İçerideki bir düzine koca koca kilise o dönemden. Cami diye yutturdukları bina o dönemden. Kervansarayı, hanı, mağara yerleşimleri falan, hepsi de 961’de başlayıp 1220’lerde sona eren 250 yıllık bir dönemin ürünleri.
Bu tarihte burası küllerinden doğan yeni Ermeni krallıklarından birinin başkenti olmuş. Vaktiyle buraları Kağızman derebeyi olan Gamsaragan sülalesinin mülkü iken, Abbasi halifeleri çağında Bayazıt hakimi olan Bagratuni hanedanı, bir şekilde Bağdat ile iyi geçinip Arap’ın desteğiyle tüm Arpaçay boyuna el koyma imkanını bulmuş. Araplar zayıflayıp bölgede egemenliklerini kaybetmeye yüz tutunca 880 yıllarında müstakil krallık ilan etmişler. Önceleri sabit bir başkentleri yok görünüyor. Bir ara Ani’nin güneyinde şimdi büsbütün harabe olan Bagaran adlı yerde, bir dönem de Kars’ta ikamet etmişler. 961 tarihinde de Ani’de yeni bir şehir inşa etmeye karar vermişler.
961’den 1045’e kadar, Ani 80 küsur yıl başkent olmuş. Günümüze kalan yapı stokuna bakınca nasıl şaşılacak bir hızla büyüyüp zenginleştiği görülüyor. Şaşılacak şey diyorum, çünkü zamanın vekayinamelerine bakılırsa seksen yılın tamamı hanedanın birbirine hasım çeşitli kollarıyla ve etraftaki irili ufaklı İslam beylikleriyle savaşarak geçmiş. 1000 yılından sonra Bizans bu taraflardaki etkinliğini artırmış. Anlaşılan Doğu illerinin ekstra nüfusunu boşaltıp, ıssız kalan Sivas, Kayseri gibi eski sınır bölgelerine iskan etme politikası izlemiş. Ani kralları Bizans baskısına bir müddet direndikten sonra 1045’te teslim olmuşlar. Son Ani kralına Bizanslılar Kayseri yakınında bir kale vermişler, al sen burada otur diyerek, bir tür İmralı gibi. Ani sahipsiz ve korumasız kalmış. 19 yıl sonra da Türkler gelip yağmalamışlar, yakıp yıkmışlar.
Türkler buraya yerleşmemiş, hayır. Kürt asıllı bir İslam-Arap hanedanı olan Şeddadilere burayı ihale etmişler. Şehirde taş üstüne taş konulmamış görünen bir yüz yılın sonunda bu kez Gürcü kraliçesinin emrinde uç beyi olan Uzun Kollu Zakare ve İvane kardeşler Ani’yi ele geçirmişler. 1160’lardan 1220’lere dek şehir ikinci bir canlanma dönemi yaşamış. Eski kiliseler tamir edilmiş, yeni kiliseler yapılmış. Oradaki en güzel korunmuş kilise, aşağıda vadi içindeki Dikran Honents Kilisesidir. O kilisedeki fresklere alıcı gözle bakarsanız hemen idrak edersiniz ki o bir Ermeni kilisesi değildir, Ermeni temaları da kullanan bir Ortodoks kilisesidir. Çünkü Gürcüler o tarihte aktif olarak Ortodoksluk davası gütmekteydiler. Kilise binası Ermeni geleneğine aittir, fakat iç tezyinatı Gürcü Ortodoks kilisesinin anlatısını temsil eder. Aynı hikaye biraz farklı anlatılmıştır.
Daha sonra 1220’lerde Moğollar gelmiş, bir tokat atmışlar. Sonra Timur gelmiş, kenti yakıp yıkmış, halkını da esir etmiş. 1390’lardan sonra Ani terk edilmiş. Yüzyıllarca harabe olarak kalmış, Osmanlı-İran savaşlarında tekrar tekrar yağmalanmış.
1878’den sonra Ruslar Kars, Ardahan ve Batum’u ele geçirince burayı bir arkeolojik ve turistik sit olarak geliştirme sevdasına düştüler. Nikolay Marr adlı İskoç kökenli bir Gürcü arkeolog birkaç yıl boyunca Ani’de çalıştı, harabeleri temizledi, kent planını çıkardı, çok sayıda fotoğraf çekti, makaleler yayınladı. Ani’yi ortaya çıkaran, Ani’yi insanlığa mal eden kişidir Nikolay Marr.
1910’larda çekilmiş fotoğraflara bakıyorsunuz ve ondan sonra da 1980’lere kadar olan tahribata bakıyorsunuz ve şunun farkına varıyorsunuz ki Timur’muş, Moğollar’mış, onlar halt etmiş. Türkiye Cumhuriyeti’nin tahrip gücü karşısında onlarınki çocuk oyuncağı kalıyor. Türkiye Cumhuriyeti burayı sistemli olarak yok etme çabasına girişmiş. Bir kısım binalar asker marifetiyle yıkılmış. Bazılarının köşe taşlarını çekmişler, kendiliğinden yıkılsın diye. Mahvetmişler. Marr’ın sonradan cami olan Senato binasında kurduğu müzeyi paramparça etmişler. Ben 1976’da ilk kez gittiğimde binanın tabanı altmış yıldan beri süpürülmemiş cam kırıklarıyla doluydu. Şimdi de Anadolu zeminindeki ilk Türk camii olduğuna kanaat getirip ‘restore’ etmeye giriştiler. Hangi ucundan tutmak lazım, bilmiyorum. Anadolu değil. İlk değil. Türk değil. Cami değil. Ama iki bin yıllık Ani’yi noktasını kaybedip Anı yapan, olmayan camii de haydi haydi restore eder diyelim.