Anadolu’nun yara izleri hangileridir
Pazar Sohbeti
9 Ağustos 2020
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Kars ile Erzurum neden bu kadar farklı birbirinden? Aralarında böyle bir sınır nasıl oluşmuş?
Kars 1878’den 1918’e dek Rus idaresinde kalmış. Müslüman ahali her ne kadar geleneklerine, göreneklerine ve aidiyetlerine bağlı kalmaya çalışsalar da sonuçta o dönemin şartlarında Türkiye’den çok daha modern bir eğitim sistemine maruz kalmışlar. Hristiyan komşularını sevmeseler de, Osmanlı düzeninin aksine, onları rastgele aşağılayamamışlar. Belli ölçüde saygı göstermek ve saygı duymak zorunda kalmışlar. Erzurum’un böyle bir şansı olmamış. Sanırım farkın esas sebebi budur.
Eski kavgaların izleri, yara izi gibi Türkiye coğrafyasında varlığını sürdürür. Bu izlerin bir kısmı öyle yüz sene, yüz elli sene değil, çok daha eskidir. Size Mardin’in Süryani köylerinden örnek vereyim. Mardin şehri ve civarında 20. yüzyıl başına kadar bir sürü Süryani köyü vardı, şimdi çok azaldı. Buranın Süryanileri Arapça konuşurlar, belli bir kültürleri, kimlikleri, dilleri vardır. Mardin’in doğusunda Ömerli sınırını geçip Midyat ilçesine giderseniz, o tarafın Süryanileri, Nusaybin de dahil, Süryanice dedikleri Turabdin dilini konuşurlar. Arapça bilmezler. Töreleri, gelenekleri, tercih edilen kişi adları farklıdır. Düğün gelenekleri farklıdır. Kürtlerle ilişkileri daha yumuşaktır. İki taraf da aynı Süryani Kadim mezhebine bağlı oldukları halde Mardin ile Midyat’ın kilise taşkilatları arasında bitmez tükenmez bir didişme vardır. Bu neyin sınırıdır, nasıl ayrışmışlar diye aklınıza gelir belki. Hayretle öğrenirsiniz ki Mardin ile Midyat arasında, Ömerli’nin oradan geçen sınır 1700 sene öncesinin devlet sınırıdır. Bizans ile Sasani İran arasında dördüncü yüzyılda çizilmiş olan sınırıdır. İslam fethine dek üç yüzyıl boyunca orası, çağın iki süper gücü arasındaki devlet sınırı olmuş. Ve bugüne kadar izi kalmış.
Halfeti’de Fırat nehri bir etnik sınırdır bugün. Halfeti’nin batısı, Gaziantep tarafı, Türktür. Doğu tarafında Türk olduğu söylenen bir iki köy vardır, fakat büyük çoğunluk Kürttür. Keskin bir sınır var, harita üzerinde net olarak çizebileceğin bir ayrım çizgisi. Bakıyorsun İslam öncesi dönemde o sınır aynı sınır. Batı tarafı Rum, doğu tarafı Ermeni. Rum’un yerini Türk almış, Ermeni’nin yerini Kürt almış. Ama yapı aynen korunmuş. Zıtlık korunmuş. Aradaki zıtlık, demek ki, her iki tarafın spesifik kimliğinden daha güçlü bir yapıymış.
Karadeniz’i bilenler bilir. Rize’den öteye giderseniz, Çayeli’ne kadar bir kültürdür. Türkçe konuşulur. Bütün köy isimleri Rumcadır. Keşan dedikleri kırmızı, siyah, beyaz çizgili şalı başlarına alırlar ve konuşma tarzları, aile yapıları, kültür yapıları, dine yaklaşımları vesaire bir çeşittir. Çayeli’ni geçersiniz, Pazar ilçesine gelirsiniz, her şey değişir. Lazca başlar. Başka bir dil, başka bir kültür. Siyasi tercihler farklıdır. Töreler, gelenekler, kıyafetler, önyargılar, dayanışma ağları farklıdır. O sınır neyin sınırı diye bakarsınız. 11.-12. yüzyıldan 1460’lara dek orası Rum kültürünün son sınırıdır. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun doğuda son garnizonu Mapavri’dir, yani bugünkü Çayeli. Eskiden Rum olan yerler bugün Türk olmuş. Eskiden Laz olan yerler Laz kalmış.
Hadise bu. Oyuncular değişse de yapısal ilişki, yani sınır, ötekiler ve biz ayrımı korunmuş. Karkas korunmuş, içi başka şekilde doldurulmuş. Özellikle düşmanlıklar özenle korunmuş ve sürdürülmüş. Bu sınırlar birer itişme hattıdır. Öbür taraftakileri sevmezler. Öbür taraftakileri pis bulurlar. Akılsız, yobaz, kötü — ne bileyim, her türlü olumsuzluk var. Kız alıp vermek istemezler. Aman dikkat et diye evlatlarını uyarırlar. Çok köklü, çok eski, belki bir kısmı tarih öncesine dayanan coğrafi bölünmeler bunlar. Yara izleridir bunlar. Anadolu’nun bağrındaki yara izleridir. Bu yara izlerini okumayı öğrenirseniz çok şey öğrenirsiniz.
Mesela en azından şunu anlarsınız. Amerikalılardan taklit ettikleri kamuoyu yoklamaları var hani biliyorsunuz. Kim hangi partiye oy verecek, işte yaş gruplarına göre, cinsiyete göre, sosyal konuma göre, gelir durumuna göre analiz yapıyorlar. Çünkü Amerika’dan öyle öğrenmişler. Oysa Türkiye’de, özellikle taşra kesiminde seçmen davranışları katiyen modern ekonomik kriterlere uymaz. Cemaat ayrışmaları vardır. Falan ilçenin insanları öbür ilçenin adayına oy vermezler, çünkü nefret ederler onlardan. Başka bir kimliğe sahiptirler. Siyasi parti tercihleri de büyük ölçüde bu bazda belirlenir. Burada bizim partiye oy verilir, öbürleri olmaz! Tarihin kadim yerlerinden beri gelen zıtlıklar vardır. Uzun Kulaklarla Kısa Kulaklar gibi. Mavilerle Yeşiller, Guelf’lerle Ghibellin’ler, Colorado’larla Blanco’lar gibi. Bu karşıtlıkların asıl sebebini kimse hatırlamaz, bilmez bile. Tek bildiği şey, ninemden ben böyle duydum, dedemden böyle duydum. Oradakiler kötü. ‘Bize’ çok şey yaptılar.
Bu yapıyı kavradığınız zaman Türkiye’de birçok şeyi daha iyi anlamaya başlarsınız. Bu yapı gerçi son 40 yıldır hızla erozyona uğruyor. 1980’den bu yana gelen şehirleşme ve iç göç hamlesi silindir gibi geçti memleketin üstünden. Sürekli taşrada yaşayan insanlar çok azaldı. Herkesin bir ayağı İstanbul’da, Ankara’da. Çocukların eğitimi için İstanbul’a, Ankara’ya geldiler. Köylerine sadece yazın dönmeye başladılar. Dolayısıyla köydeki tercihler, köydeki önyargılar, taşranın kendine özgü zıtlıkları, eskisine nazaran daha yer altına inmeye başladı. Fakat bence hala temel sosyolojik gerçekler değişmemiştir.
Büyük şehirlerde sokak sokak, mahalle mahalle yaptıkları seçmen davranışı araştırmaları var. Kimler Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veriyor, kimler öbürlerine oy veriyor? Uzun vadeli trendler, 20 yıllık trendler, 40 yıllık trendler vesaire. Ve bunları ısrarla gelir durumuna, cinsiyete, eğitime bağlamaya çalışıyorlar. Çünkü üniversitede öyle öğrenmişler. Sosyoloji onlara bunu anlatmış. Oysa, memleket soracaksın Türkiye insanına. Nerelisin? Hangi partiye oy vereceğini oradan anlarsın. Neden? Çünkü iki bin sene önce Roma imparatorluğunun nefesi şurada tükenmiş. Bin sene önce falan beylikle filan beylik şu hatta yenişememiş. İki yüz sene evvel Ruslar şu vilayetin halkını sürmüş, o yüzden filan yerden gelen muhacirler o vilayete yerleşmiş. Olaylar çoktan unutulmuş, ama memleketin kolektif bilinç altını yönetmeye devam ediyorlar.