Anadolu’nun Türkleşmesinde Lyon Konsili’nin rolü nedir
Pazar Sohbeti
13 Eylül 2020
0:00
0:00

metin

Hocam, Lyon Konsili ile Anadolu’nun Türkleşmesi arasındaki bağ nedir? Bir blog yazısında bahsetmiştiniz.
Biliyorsunuz 1204’ten 1261’e kadar Haçlılar İstanbul’u işgal ettiler. Bizans devleti dağılmıştı. Bizans tahtında hak iddia edenlerden bir tanesi İznik’te ve daha sonra Nimfea’da, yani bugünkü İzmir Kemalpaşa’da bir hükümet kurmayı başarmıştı. Bunlar 1261 senesinde Cenevizliler ile önemli bir antlaşma imzaladı. Cenevizlilerin Doğu Akdeniz ticaretini ele almasına izin verdi. Karşılığında Cenevizlilerden kredi aldı ve bu finansmanla İstanbul’u Haçlılardan geri aldı. Cenevizlilere İstanbul’un hemen karşısında Galata’da bir koloni kurmaları için izin verdi. Galata Kulesi biliyorsunuz bunun bir kalıntısıdır.
Hemen peşinden, 1274 yılında Fransa’da bir konsil yani kilise meclisi toplandı. Bu kilise meclisinin konusu Doğu kilisesinin Batı kilisesi ile birleşmesi idi. Türkçesi, Rumların Katolikliği kabul etmesi idi. 29 Haziran 1274’te Rumlar filioque ibaresini kabul ettiklerini ilan ettiler, yani resmen Papa’ya boyun eğdiler. Ve daha bunun mürekkebi kurumadan bütün Batı Anadolu Türklerin eline geçti. 1282 veya 85’te İstanbul hükümeti, Lyon antlaşmasını ilga ve inkar etti, filioque’yi lanetledi ama iş işten geçmişti. Bizans bitti.
Bu olayın sebeplerini, ayrıntılı analizini hiçbir yerde doğru dürüst görmedim. Din tabii işin görünen tarafıdır. Bunun altında mutlaka ekonomik ve siyasi nedenler vardır. Bizans yönetici sınıfı Bursa’daki, Manisa’daki, Balıkesir’deki, Muğla’daki, Aydın’daki Bizans yerel egemenleri, şu ya da bu nedenle Batı’yla İstanbul’un ulaştığı veya ulaşmak üzere olduğu uzlaşmadan rahatsız oldular. Türkler tercih edilir diye düşündüler ve topluca Türklerin hizmetine girdiler.
Osman Gazi’nin çevresindeki kişilerin, baş komutanlarının, silah arkadaşlarının hemen hepsi Rum dönmesidir. Yani Bizans soylularıdır. Müslüman oldular. Sünnet oldular mı olmadılar mı bilmiyorum, pipilerinin akıbeti kaydedilmemiş, fakat devrin gereği budur dediler. Osman Gazi ve arkadaşlarıyla, Balıkesir’deki Kara İsa ile, Manisa’daki Saruhan’la, Muğla’daki Menteşe ile birleşerek uhdelerindeki Bizans topraklarını yeni patronlarına transfer ettiler.
Bu transferin ilk kalemdeki göstergesi, net pratik sonucu, kilise topraklarına el konmasıydı. Bizans devletlerinde kilise toprak mülkiyeti konusunda aşırı derecede güçlenmişti; ülke topraklarının çok büyük bir oranını oluşturan bir gayrımenkul servetine sahipti. Buna el koydular. Bunun bedeli eğer Müslüman olmaksa oluruz dediler. Ne olacak? Nasıl olsa Rum kilisesinin, Rum milletinin çağı geçti, yeni koşullara intibak ederiz dediler. Tahmin ediyorum Anadolu tarihinin en ilginç dönemidir. Yazık ki yeterli kaynak yoktur. Tarih dediğiniz şey, sonuçta bir kaynak ve belge meselesidir. Belge varsa tarih var, belge yoksa ancak tahmin yürütebilirsiniz.
Veriler şunlar: 1261’de İstanbul yeniden Bizans’ın eline geçiyor. Hemen peşinden Rum Kilisesi Katoliklere katılma kararı veriyor. Aynı günlerde bütün Batı Anadolu Türklerin eline geçiyor. Ve Türkler dediğimiz bu kişilerden o dönemde isimlerini bildiklerimizin büyük bir kısmı yeni Türk olmuşlar. Bu verilerden nasıl bir öykü inşa edebiliriz? Benim kurabildiğim öykü işte böyle.