Anadoluculuk neden tutmadı
Pazar Sohbeti
5 Haziran 2022
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya çıkan Anadoluculuk akımı benimsense Türkiye için daha iyi olmaz mıydı?
Biliyorsunuz 1920’lerde Türkçülük akımına karşı bir tez olarak yeni devleti Anadolu Cumhuriyeti olarak tanımlama düşüncesi bazı entelektüel çevrelerde duyuldu. Türklük yerine Anadoluluk, Orta Asya yerine Anadolu medeniyetlerinin mirasını benimsemek daha doğru olmaz mıydı? Anadolu ve Trakya Cumhuriyeti daha kapsayıcı bir tanım olmaz mıydı sizce? Olurdu tabii. Ama bunun gerçekleştirilebilme ihtimali neydi diye sorarsanız, çok zayıftı.
Türkiye’nin dar açısından baktığınız zaman, Cumhuriyetle birlikte benimsenen dışlayıcı Türkçülük anlayışı ülke için büyük bir kayıp, hatta büyük bir ayıp olarak görünüyor. Hak vermemek mümkün değil. Yalnız şunu unutmayın ki, aynı yaklaşımlar ve aynı hatalar Yunanistan’da, Bulgaristan’da, Sırbistan’da, Macaristan’da, Romanya’da, Gürcistan’da, Ermenistan’da ve diğer bilumum ülkelerde de yaşandı. Hayali bir tarih üzerine, yalanlar üzerine kurulmuş bir tek millet anlatısı. Bu tek millet anlatısına sığmayan etnik toplulukların yok edilmesi, sürülmesi, öldürülmesi, siyasi baskıya uğratılması, zorla asimile edilmesi. Tarihin bir kukla tiyatrosu tadında yeniden yazılması. Bin yıllık yer adlarının silinip süpürülmesi. Coğrafyanın bu hayali ve dışlayıcı milliyet öğretisi doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi — bunlar tüm Doğu Avrupa uluslarının ve bunun periferisindeki ülkelerin ortak hastalığı idi. Hepsinde aynı şeyler yaşandı. Balkanlarda 1870’lerde başladı, Birinci Dünya Savaşı ertesinde kudurmuşluk mertebesine vardı. Yani bir salgın hastalık vardı dünyada ve Türkiye de bundan nasibini aldı. Bulgar yapıyor, Yunan yapıyor, Arnavut yapıyor, Azeriler Ermeniler yapıyor, Türkler niye yapmasın?
Osmanlı devleti gibi bir kozmopolit, çok uluslu yapıyı bir kez tasfiye ettikten sonra yerine başka ne kurabilirdin sorusunun cevabını dürüst olmak gerekirse ben veremiyorum. ‘Biz niye yapmayalım’ sorusuna belki şu cevap verilebilirdi. Bu saydığımız marjinal uluslarının hepsinden farklı olarak, sen hiçbir zaman bir kavim devleti değildin, ulusal bağımsızlık savaşıyla icat edilmedin. Sen çok uluslu bir imparatorluktun. Bunun gerektirdiği kültüre sahiptin. Osmanlı İmparatorluğunun artık geçerliği kalmamış olan eski kültürel üst yapısını terk edince, onun yerine ona eşdeğer ne koyabilirdin? Bir bakıma bugün post-Sovyetik çağı tasarlamaya çalışan Rusya’nın çözmeye çalıştığı muamma bu. Rusya bugün mono-etnik fanatizmin pençesindeki bir Ukrayna’dan, Estonya’dan, Gürcistan’dan, Azeristan’dan kendisini nitelikçe farklı kılan çok ulusluluk özelliğini nasıl koruyabilir? Bunun iç güvenlik açısından sonuçlarını nasıl nötralize eder, dış politikadaki istikrar bozucu eğilimlerini nasıl yönetebilir?
Bu sorular 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başlarında bolca tartışıldı Türkiye’de. Bir sürü akıllıca şeyler söylendi. Fakat sonra görüldü ki bunların hiçbiri olmuyor. Sonuçta da Bulgar’ın, Yunan’ın, Ermeni’nin yaptığının, üç aşağı beş yukarısının aynısını yapmaktan başka bir çaren yok. Çünkü yeni çağın hastalığı bu. Kendini sakınamıyorsun.