Anadilde eğitim şart mı
Pazar Sohbeti
6 Haziran 2021
0:00
0:00

metin

Muharrem İnce Kürtçe eğitimin pedagojik açıdan uygun olmadığını beyan etmiş, Kürtçe eğitim pedagogik açıdan sakıncalı mıdır?
Düşündüm biraz. Doğruluk payı var. Çeşitli açılardan bakılabilir tabii de, doğruluk payı yok diyemezsiniz. Dünya çapında bilimin ve fikir dünyasının ve yönetim dünyasının ortak dili olmayan, bu konularda özgün ve büyük bir literatür üretmemiş olan dillerin eğitim dili olarak kullanılması cahilleşmeden başka neye hizmet eder? Bazı diller var ki bu dillerde insanlar harıl harıl bir şeyler üretiyorlar. İnsan aklının, insan bilgisinin dış sınırlarını zorlayan araştırmalar, romanlar, fikir yazıları, deneyler, denemeler, araştırmalar vs. yayınlıyorlar bu dillerde. Bazı dillerde ise böyle bir şey yapılmıyor. Dolayısıyla mesela Türkçe gibi bir dilde eğitim verilmesi, evet, bence de yanlıştır. Pedagojik açıdan sakıncalı bir şeydir. Sonucu görüyorsunuz. Ülkeyi yöneten kadroların zeka düzeyine, kültür düzeyine, terbiye düzeyine, kendilerinin ifade ediş yeteneklerine baktığın zaman apaçık görünen bir şey var. Demek ki Türkçe eğitim yanlış bir şey. Değil mi? Kürtçe haydi haydi. İngilizce olması lazım eğitimin.
İnsanlar evlerinde çeşitli dillerde konuşurlar, türkü söylerler, kavga ederler, sevişirler falan filan, bu normal bir şey. Ama eğitimin amacı insanların daha iyi sevişmesi, daha iyi türkü söylemesi, daha iyi kavga etmesi değil ki? Hatta kahvehanede daha iyi okey oynaması değil ki? Eğitimin amacı kafası çalışan herkesin, kafası çalışan tüm çevrelerin, ciddi eğitim görmüş olanların, ortak bir zeminde, ortak bir dilde buluşup birbirlerinin fikirlerinden, keşiflerinden, üretimlerinden istifade etmesini sağlamaktır. Geçmişte böyle olmuş. Geçmişte mesela tüm İslam dünyasında insanlar 72 farklı dil konuşmuşlar. Fakat ortak eğitim dil Fas’tan tut Endonezya’ya kadar Arapça, tek dil. Yani sen Cezayir’de okul görsen, Türkiye’de görsen, İran’da görsen, Hindistan’da görsen, Mali’de de görsen, aynı dili öğreniyorsun. Ortak bir literatürden faydalanıyorsun ki, yabana atılacak bir literatür değildir, kendi çağının açık ara en iyisidir.
Hindistan yine düzinelerce dilin konuşulduğu ve düzinelerce dilin kendi çaplarında kültürel üretime sahip olduğu bir ülke. Tamil dilinde koskoca bir literatür var fakat yeterince kocaman değil. Kannada dilinde bir sürü literatür var, Pencabi bir literatür var, Bengali bir literatür var. Fakat ortak dil yüzlerce sene boyunca bir tane, Sanskrit. Kültürlü bir insanın tanımı Sanskrit bilen insan demek Hindistan’da. Daha sonra İslam egemenliği altında onun yerini Farsça ve ve Urdu dili almış, dolayısıyla adamdan sayılmak için ya Urduca bileceksin, ya Sanskrit bileceksin ya da tercihen her ikisini bileceksin. Çin bugün düzinelerce farklı dilin konuşulduğu bir memleket. Fakat bir tane ortak yazı dili var. Ülkenin yönetici sınıfına adaysan eğer, bu dili öğrenmek ve bu dilde sınav vermek zorundasın.
Batı’nın yüzlerce yıl boyunca yine aynı şekilde bir tane ortak dili vardı. Latinceydi. Alman da olsan, Fransız da olsan, Katalan da olsan, bunlar önemsiz şeyler. Önemli olan büyük kültür sahasının diliyle tanışık olman ve o dilde üretilmiş olan her türlü eseri rahatlıkla okuyabilmen, takip edebilmen ve onları tartışabilmen, ona katkıda bulunabilmen. Katkıda bulunmak önemli olan. Yani sen Türkçe katkıda bulunmuşsun, neye yarar? Eğer ki insanlığın tümüne yahut da ait olduğun büyük kültür çevresinin tümüne hitap edemedikten sonra neye yarar?
Dillerin fragmentasyonu ve her küçük toplumun kendi dilinde eğitime kalkışması hadisesi, Avrupa’nın kendine özgü tarihi şartlarının bir sonucuydu. Vaktiyle bir egemen kültür vardı; 17. yüzyıldan itibaren teker teker krallıklar oluşup, palazlanıp alemin efendisi biziz demeye başladılar. Önce Fransızlar, peşinden İngilizler, peşinden biraz gecikerek ve başka koşullarda Almanlar bu sürece girdiler. İspanyollar yarım yamalak girdiler. Dediler ki, din konularını Latince yapalım, ama diğer konularda bizim krallığımızın özel dili vardır, onu hakim kılacağız. Unutmayın ki bunların her biri de dünya egemenliğine oynayan büyük, güçlü ve dehşetli miktarda fikir ve bilim ve sanat eseri üreten ülkelerdi. Artı, matbaacılığın altın çağıydı. Bir dilde çıkan kitap anında diğer üç dört büyük kültür diline tercüme edilip yayılıyordu. Yani çok da fazla bir kültürel daralma yaşanmadı insanlar Latinceyi bırakıp İngilizce tedrisat görmeye başladığında. Ama tabii Almanlar ve Fransızlar yapıyorsa İtalyanlar niye yapmasın dediler. İtalyanlar olunca, ee, Macarlar dediler. Macarlar olunca peki ya Polonyalılar ne olacak dediler. Derken Estonlar, Mestonlar derken dünyada ne kadar lüzumsuz millet varsa hepsi de kendi dilinde eğitim vermeyi marifet saymaya başladı.
Prensip olarak yanlış bir şey gibi geliyor bu bana. Eğitimin amacı, evde konuştuğun dili daha iyi konuşmanı sağlamak değil ki? Eğitimin amacı, ev içiyle alakası olmayan başka bir seviyede, ülkeler yönetmek ve insanlığa yön vermek işiyle uğraştığım bir sahada fikirlerini paylaşabilmek, başkalarının ne dediğini anlamak, onlara derdini anlatabilmek. Amaç bu olduğu zaman, evet, uyduruk taşra dilleriyle eğitim yanlış görünmeye başlıyor.
Türkiye’de olayın başka bir boyutu var, ona değineyim. Türkiye, Türkçe gibi kültürel anlamda zayıf bir dili zorla dayatıyor, zorla dayatmakla kalmıyor bunu bir baskının, bir zulmün aracı haline getiriyor. Türkçe öğrenmekle evrensel bilimin yahut da evrensel üretimin bir parçası olacaksın demiyor. Türkçe öğreneceksin çünkü bana boyun eğmek zorundasın diyor. Cetvelle dövüyor öğrenmeyeni. Buna karşı insanların duygusal bir tepki göstermesi, buna karşı ayaklanması, isyan etmesi haktır. Doğrudur. Yani, Türkçe öğretmek okulda cezalandırmanın bir aracı haline gelmişse, aşağılamanın bir yöntemi haline gelmişse, evet, buna kafa tutmak gerekir.
Ama daha geniş bir perspektiften bakarsan, çocuklarını Kürtçe yahut Türkçe veya Zazaca mı eğitmek istersin? Yoksa işe yarayacak bir dilde mi eğitmek istersin?
Bir tarafta yılda bilmem kaç milyon tane yazılı eser üreten diller var. Bilgi evrensel bir şeydir, bir millete özgü değildir. Bilgi ve güzellik ve ahlak ilkeleri evrenseldir. İnsanlığın tümünü ilgilendirir. İnsanlığın tümünü ilgilendiren bu alanlarda kültürel üretimin yüzde doksanını yapan diller var. Başkalarının yaptığı üretimin kenarından kenarından tırtıklayan diller var. Bir de hiç tırtıklayamayan diller var.
Konuşma dili başka bir şey. Eğitim dili başka bir şey. Konuşma dili insanlığın evrensel bir özelliğidir. En küçük topluluklarda bile son derece zengin, zevkli, eğlenceli, çift anlamlılara, esprilere, şiire, türküye izin veren, kuşaktan kuşağa gelip katmerlenen diller bulunur. Her dilin güzellikleri vardır. Bu güzelliklerin kaybolması üzücü bir şeydir. Bu dillerin araştırılması, incelenmesi, korunması, mümkünse aile içinde sürdürülmesi doğru bir şeydir, iyi bir şeydir.
Bu anlamda Kürtçeye de, Zazacaya da, Türkçeye de saygımız sonsuz. Lakin eğitimin amacı başka bir şey. Eğitim, başka bir amaca hizmet eden bir süreç. İnsanlığın ortak sermayesinden yararlanmayı ve o sermayeye katkıda bulunmayı öğreten bir süreç. Neden bu evde ninenin konuştuğu dille olsun ki?