Albi Katedralinin Divriği ile alakası ne
Pazar Sohbeti
15 Mayıs 2022
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Fransa’nın güneyinde Albi Katedralini ziyaret ettiğim günün akşamı, Pirene Dağları’nda bir köyden.
Gündüz Albi Katedralinden birkaç fotoğraf paylaştım. Bildiğiniz katedrallere benzemeyen, ürkünç ve dehşetli bir bina. Kiliseden çok askeri bir yapı, kırmızı tuğladan devasa bir kale. Etkileyici bir yer. Görkemli.
Ucu bir şekilde Anadolu’ya da dokunur, anlatayım isterseniz. Anadolu’da, 9. yüzyılda, bugünkü Divriği yöresinde bir zındıklık hareketi ortaya çıktı. Pavlikçiler deniyor bunlara. Benim yorumuma göre bariz bir şekilde İslami fikirlerden etkilenen, Hristiyan dini içinde Hristiyanlığın birtakım temel kurumlarını reddeden bir hareket. Yayılım alanı tastamam bugün, yahut yakın geçmişe kadar, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bir alandı: Sivas’ın güneyi, Malatya’nın kuzeyi, Dersim, Erzincan’ın güneyi, Tercan’a kadar. Hareketin doğum yeri de Tercan’ın bir köyü, oradan yayılmış.
Bir dönem Bizans’a ve doğudaki Ermeni beylerine kök söktürmüşler. Yüz yılı aşkın bir süre isyan halinde kalmışlar. Sonra aslen Çemişgezek eşrafından olan İmparator Ioannis Tzimiskes teröristlerin hakkından gelmeyi başarmış. Elebaşlarından büyük bir kitle Rumeli’ne sürgün edilerek Bulgaristan’da Plovdiv civarına iskan edilmişler. Ta Osmanlı zamanına dek Bulgaristan’da dini bir cemaat olarak adlarını duyuyoruz. Bosna’ya kol atmışlar. Daha meşhuru, 12. yüzyıl ortalarında Fransa’nın güney kentlerinde hızla etkinlik kazanmışlar. Fransa’daki hareketin Bulgaristan bağlantılı olduğunu biliyoruz, çünkü ilk dönemde bunlardan ‘Bulgarcılar’ diye söz ediliyor. Daha sonra Katharlar, yani “arınmışlar” adı tutulmuş. Merkezleri Albi kenti.
1209 yılında Papa Albi’yi kırk yıldan beri elde tutan bu zındıklara karşı Avrupa çapında bir Haçlı Seferi ilan etmiş. Muazzam bir katliam yaşanmış. Albi kenti düzen kuvvetleri tarafından yerle bir edilmiş, tıpkı 1938 Dersim’i yahut 1980 Fatsa’sı gibi. Halkı kılıçtan geçirilmiş, yıllar süren ağır bir baskı rejimi kurulmuş. 1229’daki son ayaklanmadan sonra şehre gelen Engizisyon yıllarca oradan ayrılmamış. Kale görünümlü katedrali sanırım bir tür zafer simgesi olarak inşa etmişler. Tasarlayan ve yaptıran Piskopos hazretleri, daha önce yıllarca Albi’de Engizisyon Baş Sorgucusu olan kişi. Bir bakıma Devlet Güvenlik Mahkemesi Mescidi gibi düşünmüş olmalı.
Ama ne mescit, ne muazzam bir abide! O çağlarda sanırım Devlet Güvenlik Mahkemesi savcıları bugünkülere oranla daha gelişkin bir sanat anlayışına sahipmişler. Sekiz yüz yıl sonra gördüğünde ağzın bir karış açık kalıyor, bu kadar ihtişam, bu kadar zarafet, bu kada estetik kudret karşısında.