Akademi neden solcu
Pazar Sohbeti
5 Mart 2023
0:00
0:00

anahtar kelimeler

metin

Akademideki — en azından toplumun diğer kesimlerine göre — sol sevdası nereden geliyor? Akademisyen fakirliği ve uzun süren öğrencilikten mi?
Sol’un temel düşüncesi şudur: Bireylerin bencil ve vicdansız çıkar mücadeleleri dışında, toplumun genelinin faydasını gözetmek ve bu yönde politikalar üretmek gerekir. Kişilerin bireysel ve zümresel çıkarlarına aykırı dahi olsa, diğerlerinin ihtiyaçlarına hizmet etmek, özellikle güçsüz olanların, egemen olmayanların, elinde silah ve para olmayanların çıkarlarını gözetmek ahlaklı bir insanın ödevidir. Bu ilkeler sol bakış açısını tanımlar. Entelektüel sıfatına imrenen ya da entelektüel olarak yetiştirilen sınıf da bu bakış açısını savunmakla mükelleftir. Öte tarafta toplumdaki çoğu insan, bana ne başkasının çıkarından, ben kendi dümenime bakarım deme özgürlüğüne sahiptir. Kapitalizm denilen şey, özetle, bu bakış açısının ideolojize edilmiş halidir. Hayattaki yegane amacım kendi çıkarımı gözetmektir diye özetlenebilecek dünya görüşüne giydirilmiş bir kılıktır.
İmdi, geleneksel toplum felsefesi insanların bencilliği gerçeğini kabul etmiş. Ancak demiş ki, toplum içinden seçeceğimiz bir azınlık yüksek tahsil görmeli ve özel çıkarlarını bir yana bırakarak toplumun genelinin faydasını gözetmeyi öğrenmeli, yüksek ahlaklı bir elit tabaka oluşturmalı. Biliyorsunuz Avrupa geleneğinde olsun, medrese geleneğinde olsun, Ortaçağ’dan yakın tarihlere kadar, üniversite mensuplarının evlenmesi yasaktı. Üniversiteye mensup olmak demek Hristiyanlıkta keşiş olmakla, Müslümanlıkta da aynı şiddetli olmasa bile en azından belli bir yaşa kadar aile ilişkisinden uzak kalmakla eş değerdi. Bunun altındaki mantık nedir biliyor musunuz? Çünkü evlenen ve çoluk çocuğa karışan insan, kaçınılmaz bir şekilde, ahlaki bir zorunluk olarak kendi ailesinin geleceğini, kendi çocuklarının çıkarını gözetmek zorundadır. Oysa toplumun kültür elitinin, ahlak elitinin, bilim elitinin, bu tür dünyevi çıkarlardan ve bağımlılıklardan uzak durması gerekir. Böyleydi düşünce tarih boyunca. Ne kadar uygulanabildi ayrı mesele. İdeali buydu.
Bugün ise üniversiteler iki türlü insan yetiştiriyor. Bir, memur yetiştiriyor. Hayata bakış açısı, ben anlamam kardeşim, benim görevim kural ve kanunlara uymaktan ibarettir diyen, dolayısıyla geleneksel kültür elitiyle hiçbir bağı olmayan, onun taban tabana zıddı olan bir zümre yetiştiriyor. Bir de işsiz yetiştiriyor. Yani toplumsal fonksiyonu bulunmayan, ne işe yaradığı belli olmayan, boş laf sanatlarında uzmanlaşmış bir kesim. O yüzden üniversitenin geleneksel bakış açısı olan solculuk 21. yüzyılda acayip bir deformasyona uğrayarak, solculukla alakası olmayan, patolojik bir düşünce tarzına dönüştü.
Geleneksel üniversite solunun belli bir mantığı vardı. Sen, bu eğitim sürecinden geçerek toplumun kültür elitinin bir parçası olacaksın. Artık kendi şahsi çıkarlarını, kendi zümrenin ve kendi yakınlarının çıkarlarını değil, toplumun genelinin ve bilhassa toplumda kendi çıkarını savunmaktan aciz olanların çıkarının temsilcisi olmalısın. Ne güzel bir şey! Bugün ise üniversitenin fonksiyonu artık bu değil, kalifiye memur yetiştirmek. Yanı sıra da toplumsal bir işlevi ve sorumluluğu olmayan, dolayısıyla en iyi ihtimalle hayat boyu üniversite ortamında parazit bir yaşam sürecek olan bir işsiz güçsüz sınıfını üretmek.
Bu iki zümrenin dünya görüşleri, toplumdaki işlevleri doğrultusundadır. Birinci grubunkine woke totalitarizm, ikincisininkine woke nihilizm diyebiliriz. Birinci grup diyor ki, okulda bize öğretilenler doğrultusunda çok şahane algoritmalar kurduk. Herkes bunlara uymakla mükelleftir. Uymayanlar arızadır. Onları kibarca yok etsek iyi olur. İkinci grup diyor ki, okulda bize öğretilenler uyarınca toplumda var olan her şey yanlıştır. Topyekün reddediyoruz. Zamanı gelince yerine ne koyacağımızı düşüneceğiz. Ya da, düşünmemize gerek yok çünkü iş zaten olacağına varır, tarihsel diyalektik işler, zaten düşünmek çok yorucu, ne lüzum var.
Kapatmanın zamanı gelmiştir bence bu üniversiteleri.