ABD’de basın özgürlüğü var mı
Pazar Sohbeti
11 Aralık 2022
0:00
0:00

metin

Elon Musk’ın Twitter’de ortaya çıkardığı sansür mekanizması hakkında bilgi verir misiniz?
Bundan iki ay kadar önce Elon Musk, tüm dünyanın başlıca fikir alışverişi platformu haline gelmiş olan Twitter’ı satın aldı. Şirketin kendisinden önceki döneme ait tüm iç yazışmalarını kamuoyu ile paylaşma sözü vermişti. Geçtiğimiz hafta içinde sözünü tutmaya başladı. Şu ana kadar dört dizi çıktı. Benim de takip ettiğim ve beğendiğim üç genç gazeteciyi davet etti. Alın dedi, şirketin tüm iç yazışmaları elinizde. Bunları tarayın ve Twitter üzerinden yayınlayın lütfen. Matt Taibbi bu üç gazeteciden biri, temiz bir adam olduğundan şüphem yok.
Ortaya çıktı ki, modern tarihte eşi olmayan bir sansür operasyonuyla karşı karşıyayız. Bir serbest tartışma platformu hayaliyle kurulan sosyal medya ağları, Amerikan Devletinin güvenlik ve istihbarat güçleri tarafından, yani FBI, CIA ve Department of Homeland Security tarafından, Sultan Abdülhamid’in jurnalcilerine rahmet okutacak derecede ele geçirilmiştir. Mikro düzeyde kontrol edilmekte, bazı görüşler susturulmakta, bazılarının yayılması önlenmekte, sahte hesaplar yoluyla Amerikan Devleti’nin işine gelen görüşler yayılmakta, serbest tartışma görüntüsü altında en ince detayına kadar devlet kontrolünde olan bir propaganda mekanizması işletilmektedir.
Aslında hissedilen ve farkında olunan bir şeydi. Önce Trump’ın Rus ajanı olduğuna dair dört beş yıl boyunca gündemde tutulan bir yalan kampanyası sürdürüldü. Tamamen yalan olduğu birinci günden beri belli olduğu halde ısrarla sürdürdüler. İkincisi, henüz başkan olmayan Joe Biden’ın esrarkeş oğlunun Ukrayna’daki yatırımları ve babasıyla birlikte oluşturdukları rüşvet ve şantaj ağını belgeleyen bir laptop dolusu yazışma ortaya çıkmıştı. Bunların bir kara deliğe düşmesi sağlandı. Bunlardan söz edenler sosyal medyadan yasaklandı. Amerikan basınında bunlara ilişkin bir kelime bile söylenmesi engellendi. Bunlara özel yazışmalarında değinenler dahi sansürlendi. Bunun peşinden, Covid adı verilen kepazelik sahnelendi. Devlet kontrolünde bir propaganda kampanyası idi. Bu konudaki bariz akıl tutulmalarını, ‘bilimsel’ görünümlü yalanları fark eden insanlar yasaklandı, susturuldu.
Bunların devamı Ukrayna Savaşı’yla ilgili sansür mekanizmasıdır. O konudaki yazışmalar henüz ortaya çıkmadı. Fakat Trump aleyhine açılan kampanya, oğul Biden’a ilişkin haberlerin yasaklanması ve Covid’le ilgili yalan kampanyası inanılmaz bir berraklıkla, eşine az rastlanır bir netlikle ortalığa döküldü.
Türk tarihinde 1909 yılında 31 Mart’tan sonra olanları hatırlatıyor bir bakıma. Biliyorsunuz ülke otuz küsur yıl boyunca Abdülhamid’in sansürü altında ve jurnalci korkusuyla yaşamıştı. Abdülhamit tahttan indirilince bir komisyon kurulup Yıldız evrakları gözden geçirildi. İnanılmaz bir ihbar, iftira ve ikiyüzlülük altyapısının bütün belgeleri ortaya saçıldı. İşte buna benzer bir süreç yaşıyoruz bugün. Ana akım medya bu olayı susarak geçiştirmeyi deniyor. Oysa Amerikan tarihinde Watergate skandalıyla kıyaslanmayacak büyüklükte bir rezalet döküldü ortaya. Yüzlerce insanın tutuklanması gerekir normal koşullarda. Bunların hiçbiri olmadığı gibi gazetelere haber bile olmuyor. New York Times’e haber olmuyor, BBC’ye haber olmuyor.
Bundan net iki tane sonuç çıkarıyoruz. Birincisi, ABD ve İngiltere’de özgür bir basın bulunduğu miti, bir daha kolay kolay ayağa kalkamayacak şekilde yıkılmıştır. Yok öyle bir şey. Gerçi şu anda böyle bir yayının gerçekleşebiliyor olması bir paradokstur. Demek ki bir düzlemde bir özgürlük alanı hala var bu ülkelerde. Fakat çok ince bir iplikle bağlıdır. Yarın bu yayınları yapanların başına neler geleceğini hep beraber göreceğiz. Julian Assange’ın başına neler geldiğini gördük çünkü.
İkinci gerçek şudur. ABD’de 2020 seçimlerinin organize bir darbe olduğu konusunda eğer herhangi bir kuşkunuz var idiyse o kuşkunun artık geçmiş olması gerekiyor. Devletin polis ve istihbarat teşkilatları tam saha markaj halinde bir tarafın kazanması için her şeyin mübah olduğu görüşüyle birtakım operasyonlara girişmişler. Bu operasyonun sansür ayağını bugün çok net olarak görüyoruz. Bu pervasızlıkla sansüre girişen bir devlet teşkilatının, oy tasnifi veya oy sayımı konusunda neler yapabileceğini tahmin etmek için alim olmaya gerek yok. Apaçık bir durum var ortada. Adamlar Rübikon’u aşmış bir kere. Bedeli ne olursa olsun Trump’ın engellenmesi gerektiğine karar vermişler. Devletin tüm imkanları ellerinde. Para ellerinde. Polis ellerinde. Medya ellerinde. Ak olana karadır dediklerinde itiraz edebilecek kimse yok, olsa da susturmak ellerinde. Seçimleri A’dan Z’ye dizayn etmemeleri için bir sebep var mı?
Yanlış anlamayın lütfen, Donald Trump’a sempatim olduğundan değil bu söylediklerim. Donald Trump’ın pisliğin teki olduğu kanısını ilk günden beri taşıyorum. Şimdikinden olsun, Obama’dan olsun daha iyi bir başkandı. Fakat ahlaksız, ilkesiz ve seviyesiz biriydi.
Birtakım kişi ve kurumların bu adamın yeniden seçilmesini önlemek için bazı tedbirler almasını da anlaşılmaz bir olay olarak görmüyorum. Fakat bu ülkede A) özgür basın ve B) özgür seçimler olduğunu iddia etmekten vazgeçin lütfen. Çünkü yok öyle bir şey. Demokrasi denilen deney, 60-70 yıllık bir maceranın sonunda tarihte devri kapanmış modellerin, ne bileyim, dükalık gibi, papalık devleti gibi, babadan oğula monarşi gibi, geçmişte kalmış rejimlerin kervanına katılmıştır. Şu ömrümüzde, benim olmasa bile çocuklarımın ömründe, tıpkı öbürleri gibi tarihe karışacak görünüyor.