1961 Anayasası demokratik miydi
Pazar Sohbeti
7 Nisan 2024
0:00
0:00
anahtar kelimeler
metin
1961 Anayasası hakkında ne düşünüyorsunuz? Dendiği gibi özgürlükçü müdür?
İki hafta önceki söyleşide size özgürlükçülük, yani sözcüğün klasik anlamyla Liberalizm ile demokratlığın zıt kavramlar olduğunu anlatmaya çalışmıştım. 61 Anayasası, evet, öncekine oranla özgürlükçüdür. Ve antidemokratiktir. İki ayrı gerçek bunlar.
27 Mayıs askeri cuntasının hazırlattığı anayasanın yönlendirici fikri, Türkiye’de Kemalist devlet düşüncesine meydan okuyacak bir kitlesel tercihin ortaya çıkmasını önlemekti. Demokrat Parti deneyiminden çıkarılan dersler ışığında, yeni bir Demokrat Parti ihtimalini bertaraf etmek için hazırladılar anayasayı. Çünkü görüldü ki bu millete oy hakkı verir ve buna birtakım kuvvetli sınırlar getirmezsan bunlar var olan düzeni değiştirirler. Atatürk inkılaplarından vazgeçiverirler. Şapka devrimini çöpe atarlar. Çünkü ülke çoğunluğunun o tarihteki demokratik eğilimi bu yöndedir. Bunu önlemek için bir dizi tedbir aldılar.
Birincisi, nispi temsil sistemini getirdiler. Nispi temsil sisteminde parlamentoda çoğunluğun seçimle oluşması neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla kurulacak olan hükümeti halk seçemez, kapalı kapılar ardında yönetici kadrolar seçer. Mesela şu anda bulunduğum ülkede dokuz adet parti blokunda bir araya gelmiş otuza yakın parti temsil ediliyor. Güvenoyu alabilecek muhtemel koalisyonların sayısı ancak ileri düzeyde matematik bilgisiyle hesaplanabiliyor. Dolayısıyla hükümeti belirlemede halk oyunun kayda değer bir rolü yok. Mahiyeti bilinmeyen pazarlıklarla kuruluyor hükümetler.
Nispi temsile rağmen biliyorsunuz 1965’te ve 69’da Adalet Partisi DP’nin mirasını devralarak çoğunluğu sağladı parlamentoda. Ne yaptılar? Derhal parçaladılar Adalet Partisi’ni. Önce Mustafa Timisi’nin Birlik Partisi’ni, sonra Ferruh Bozbeyli’nin Demokratik Parti’sini, peşinden Necmeddin Erbakan’ın Refah Partisi’ni çıkardılar. Maksat herhangi bir partinin halk çoğuluğuna dayanarak iktidara gelmesini önlemekti.
İkincisi, kurumsal kontrol mekanizmaları kurdular. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, vesaireyle bir üst düzey vesayet rejimi kuruldu. Hepsinden daha önemli olmak üzere Milli Güvenlik Kurulu vasıtasıyla Türkiye’de hükümetler üstü bir vesayet organı tesis edildi. Otuz yıl boyunca Türkiye’yi bu hükümetler üstü hükümet yönetti. Önemli kararları onlar verdi. O üst-hükümetin de asıl yönlendiricisi NATO idi, Amerika Birleşik Devletleri’ydi. Dolayısıyla bir görünür hükümet, hükümetin üzerinde Milli Güvenlik Kurulu, onun da üzerinde NATO ve CIA olan bir yönetim düzeni getirdi 1961 Anayasası. Bu anlamda tamamiyle anti-demokratik bir anayasadır.
Soğuk Savaş yıllarının klasik formülleri olan, temel insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, sosyal devlet vesaire gibi özgürlükleri de anayasaya koydular. Bunlar büyük ölçüde söz düzeyinde kaldı. Mesela basın özgürdür sansür edilemez maddesini anayasaya eklediler. İşin aslına bakarsanız bunun temelinde yatan bir kurumsal gelenek yoksa, böyle bir maddenin tıraştan öte bir değeri yoktur, boş laftır. Sosyal haklar, laiklik, vesaire, bunların hepsi laf düzeyinde kalmış şeylerdir. Çünkü devletin gerçek güç dengelerini etkileyecek olan şeyler değildir. Güç dengesini reel dünyada etkileyecek olan şeyler nispi temsil sistemidir, Milli Güvenlik Kurulu’dur, Anayasa Mahkemesi’dir. Bunların gücü gerçek. Emretme yetkisini tanımlayan şeyler. Temel hak ve özgürlükler ise, inşallah maşallah niteliğinde şeyler.
O yüzden, 61 Anayasası özgürlükçüdür ve antidemokratiktir diyeceğiz. Asıl sonuç veren kısmı antidemokratik kısmıdır. Özgürlükçü kısmı ise temenniden ibaret kalmıştır. Zaten 1971 muhtırasından sonra kestiler, biçtiler, özgürlükçü kısmını da kuşa çevirdiler. Geriye ne kuş ne deve olan bir saçmalık kaldı.